Yeni format attığınız bilgisayarda açtığınız boş bir YouTube sayfası…
Milyonlarca içerik olmasına rağmen karşınızda bembeyaz bir ekran. Ne önerilen videolar var, ne “tam size göre” başlıklar. O an insan fark ediyor: Biz aslında dijital platformlara girdiğimizde kendi boş sayfamızla değil, algoritmaların bizim için düzenlediği, seçtiği, kurguladığı bir dünyayla karşılaşıyoruz.
Bu boşluk bir tür hatırlatma gibi;
Sen ne izlersen, ben sana onu göstereceğim. Senin eğilimlerin beni şekillendirecek. Ama unutma, ben de seni şekillendireceğim.

Bu durum, teknolojinin hayatımızdaki en güçlü ikilemlerinden birine işaret ediyor.
Algoritmaların sunduğu kişiselleştirilmiş avantajlar ve fanus etkisiyle yarattığı kısıtlılıklar.
Algoritmaların Fanusunda Yaşamak
Algoritmaların Avantajlı Yüzü
Kabul etmek lazım, algoritmalar sayesinde hayat çok daha kolay. YouTube’da sevdiğimiz türde içeriklere birkaç tıkla ulaşabiliyoruz. Daha önce izlediğimiz bir belgeselin devamını bulmak, sevdiğimiz müzik türünde yeni şarkılar keşfetmek ya da ilgi alanımıza hitap eden eğitim videolarına rastlamak bu sistemle mümkün oluyor.
Aynı durum Instagram, TikTok, Twitter (X) gibi sosyal medya platformları için de geçerli. İlgi alanlarımıza göre şekillenen akışlar bize zaman kazandırıyor, gündemde ilgimizi çekecek konuları hızlıca önümüze getiriyor. Eğitim videoları izlemek isteyen biri için öğrenme fırsatları artıyor; hobilerini geliştirmek isteyen biri içinse dünyaca ünlü ustaların içeriklerine ulaşmak mümkün hale geliyor.
Bir anlamda algoritmalar, bizim dijital rehberimiz oluyor. Bilgi bolluğu içinde yolumuzu kaybetmemizi engelliyor, bize “senin için seçilmiş” bir düzen sunuyor.
Görünmeyen Risk: Dijital Fanus
Ama işin öteki yüzü biraz daha ürkütücü. Çünkü bu seçilmiş düzen, farkında olmadan bizi bir fanusun içine hapsedebiliyor. Buna literatürde “filter bubble” (filtre balonu) deniyor. Yani algoritma, sizin daha önce ilgi gösterdiğiniz içerikleri önünüze getirdikçe farklı görüşlerle karşılaşma ihtimaliniz azalıyor.
Diyelim ki belirli bir siyasi görüşle ilgili videolar izlediniz. Bir süre sonra YouTube sadece o görüşü destekleyen içerikleri önünüze çıkaracak. Karşıt görüşleri görmek zorlaşacak. Sosyal medyada benzer şekilde sadece benimsediğiniz fikirlerle uyumlu içeriklerle karşılaşacaksınız. Böylece dünyaya dair algınız giderek tek taraflı hale gelebilecek.
Aynı şey gündelik hayatın küçük alanlarında da geçerli. Diyelim ki kahve yapma teknikleriyle ilgili birkaç video izlediniz. Kısa süre içinde kahve makineleri, kahve çekirdekleri ve kahveyle ilgili her şey önünüze gelmeye başlıyor. Bir noktadan sonra algoritmalar sizinle adeta konuşuyor: “Sen kahveyle ilgileniyorsun. O halde ben sana sadece kahve göstereceğim.”
Ama insanın ilgi alanları aslında daha geniş, daha esnek. Belki de hiç denemediğiniz bir alan sizin yeni tutkunuz olabilecek. Ancak algoritmalar, size “benim seçtiklerimle yetin” diyor. İşte bu, kişisel gelişimi de sınırlayan bir fanus etkisi yaratıyor.
Psikolojik Etkileri
Algoritmaların oluşturduğu bu akışa kapılmak, farkında olmadan eleştirel düşünme becerilerimizi zayıflatabiliyor. Çünkü sürekli onaylandığımız, hoşlandığımız içeriklerle karşılaşıyoruz. Karşıt fikirlerle yüzleşmediğimizde kendi bakış açımızı sorgulama ihtiyacımız azalıyor.
Ayrıca sosyal medya akışları, bizi bir tür bağımlılığa da sürüklüyor. Algoritmalar en çok ilgimizi çekecek içerikleri sürekli önümüze getirdiği için “bir video daha” diyerek saatlerimizi tüketebiliyoruz. Bu da dikkat dağınıklığı, zaman yönetiminde sorunlar ve üretkenlik kaybı gibi sonuçlar doğurabiliyor.
Kültürel ve Toplumsal Boyut
Algoritmaların fanus etkisi, sadece bireyleri değil toplumları da etkiliyor. Sosyal medyada yankı odaları (echo chambers) oluşuyor. Yani insanlar yalnızca kendi görüşlerini destekleyen içeriklerle karşılaştıkça, toplumda kutuplaşma artıyor. Farklılıkları anlamak zorlaşıyor, empati alanımız daralıyor.
Ayrıca algoritmaların yönlendirmesi, tüketim alışkanlıklarımızı da belirliyor. Önerilen reklamlar, ürünler ya da trendler zamanla bizim “ihtiyacımız” gibi görünmeye başlıyor. Bir bakıma seçimlerimizin özgürlüğü azalıyor, tercihlerimiz algoritmaların kurgusuyla şekilleniyor.
Peki, Çözüm Ne?
Boş bir YouTube sayfası aslında bize şunu hatırlatıyor: “Seçim senin.” Biz bu sayfanın içine ne doldurursak, algoritma da onu büyütecek. İşte bu noktada farkındalık devreye giriyor.
-
Farklı bakış açılarına alan açmak: Bilinçli şekilde farklı görüşleri temsil eden içerikler izlemek, algoritmanın sizi tek bir yöne hapsetmesini engeller.
-
Kendi seçimini yapmak: Önerilen videolara kapılmak yerine, arama çubuğunu aktif kullanmak önemli. Kendi istediğiniz içerikleri aratmak sizi daha özgür kılar.
-
Zamanı sınırlamak: Algoritmaların sizi içine çektiği sonsuz akıştan çıkmak için izleme sürelerini sınırlamak faydalı olabilir.
-
Eleştirel düşünmek: Her içerik, her öneri, hatta her trend sorgulanmalı. “Neden bu video bana gösteriliyor?” sorusunu sormak bile büyük bir fark yaratabilir.
Fanusu Fark Edin.
Algoritmalar hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Onlar sayesinde bilgiye ulaşmamız kolaylaşıyor, ilgi alanlarımız derinleşiyor. Ama aynı zamanda bizi görünmez bir fanusun içine de hapsedebiliyorlar.
Boş bir YouTube sayfası, aslında bu ikilemi hatırlatıyor.
Sen ne izlersen, ben onu büyüteceğim. Ama sen farkında olmazsan, ben seni şekillendireceğim.
Öyleyse yapılması gereken şey, bu fanusun farkında olmak. Algoritmaların rehberliğini tamamen reddetmek mümkün değil ama onların yönlendirmesine eleştirel bir mesafeden bakmak mümkün. Kendi seçimlerimizi yaparak, farklı seslere alan açarak ve bilinçli bir dijital varoluşla bu dengeyi kurabiliriz.
Çünkü unutmayalım.
Teknoloji bizi şekillendirdiği kadar, biz de teknolojiyi şekillendirme gücüne sahibiz.
Simbians Platformu ile doğru ve güncel sağlık bilgisinin erişilebilir olmasını sağlıyoruz. Tüm içerikler sadece sağlık profesyonelleri ve tıbbi yazarlar tarafından hazırlanmaktadır.