Umut bir görevdir, bir lüks değil… der Clement Stone.
“Resim benim ruhumun rehabilitasyonu oldu” diyen SEMA EFE, kemocanlarım dediği kemoterapi hastalarına resim yaptırarak onları hayata yeniden bağlıyor. Bir sonraki kemoterapiye koşarak gelen hastalar derin bir hayal dünyasında olduklarından tedavinin hiçbir yan etkisini hissetmiyorlar. Sema Hanım’ın kemocanlarından biri olan Dilek K. İki yıl önce yakalandığı ve şu an atlattığı o süreçlerle ilgili duygularını şöyle ifade ediyor: “Bir sonraki nefesimi bile alıp almamakta kararsızdım. Büyük bir şok içindeydim. Sema Hanım beni yeniden hayata bağladı. Tuvale her dokunuşumda kötü duygularımdan arınmış olduğumu hissettim. Her fırça darbesi beni mutlu etti” dedi.
Resmin ve umudun sihirli dokunuşlarıyla insanların hayatını değiştiren Sema Efeyle röportajımız. İyi okumalar dilerim.
Fevziye Tahiroğlu: Merhabalar Sema Hanım. Kendinizden biraz bahseder misiniz? Resme ilginiz nasıl başladı?
Sema Efe: Ben Sema Efe. 35 yaşındayken meme kanseri geçirdim. Meme kanseri geçirdiğimde doktorum bana ‘Sema Hanım, ben sizin gibi bir hasta hiç görmedim. İçinizde fırtınalar kopsa da hiç belli etmiyorsunuz. Çok hassas bir insana benziyorsunuz. Bir hobiniz olursa bu hastalığı daha rahat atlatırsınız.’ dedi.
Ben de resim kurslarına gidemediğim için içimde bir ukde kaldığını ifade ettim.
Doktorum da beni resim kurslarına başlamam için teşvik etti. Bu şekilde resim kurslarına başladım. İlk başladığımda bir tane 75 yaşlarında bir bayan “Kızım ileride ressam olacak, sergi açacak tek kişi sensin burada” dedi. Ben de o zaman terapi amaçlı resme başladığım için hüzünlü bir şekilde ressam kim, sergi kim, ben kim demiştim. Daha sonra üçüncü tablomu ünlü bir ressam olan Lütfü Günay’dan ders alan arkadaşım gördü ve tablomu göstermek için beni Lütfü Günay’ın atölyesine ısrarla götürdü. Lütfü Günay bana “Çok yeteneklisiniz, sanki 20 yıldır resim yapıyor gibisiniz. Bu işin peşini bırakmayın” dedi. Daha sonra tanınmış ressamlardan Derya Saatçioğlu ve Sezai Kara da aynı şeyleri söyledi. Üstelik kanser olduğumu bilmiyorlardı. Beni yeni tanıyorlardı. Benim maceram böyle başladı.
İçimde yıllardır biriken resim yapma isteğimin zamanlaması meme kanseri olduğum zamana denk geldi. Terapi amaçlı başlamış olduğum resmin bir gün yaşam biçimim olacağı hiç aklıma gelmemişti.
Fevziye Tahiroğlu: Bir insanın hobisi olması neden önemli?
Sema Efe: Bir insanın hobisi olması çok önemli. Almanya’da yaşayan ve benimle aynı zamanda hasta olan bir arkadaşım vardı. Arkadaşımın memesi alınınca depresyona girmiş ve psikiyatriste yönlendirilmiş. Psikiyatrist odadan girer girmez arkadaşıma “Kaç tane hobin var?” diye sormuş. Arkadaşım da “hiç hobim yok” diye cevap vermiş. Bunun üzerine psikiyatrist bir insanın yaşama sevincinin olabilmesi için en az iki hobisi olması gerekir demiş. Benim o arkadaşım rahmetli oldu. Hiç hobisi olmadı. Depresyona girdi çıkamadı. Çok içine kapandı. Meme kanserinden sonra iki yıl içinde kaybetmiştik.
Fevziye Tahiroğlu: Peki, Sema Hanım sizce hayatı neden ertelememek lazım?
Hayatı ve isteklerinizi ertelememek çok önemli ama bazen şartlar öyle oluyor ki erteleyebiliyorsunuz. Mesela ben hastalığa yakalanmadan önce resim kursuna başlamayı çok istiyordum daha iyi olurdu diye düşünüyordum. Belki de hastalanmayacaktım, o hobiden mutlu olacaktım ve hastalığa yakalanmayacaktım fakat şartlar öyle gelişiyor ki gençken iş, evlilik, çocuk derken öncelikler farklı oluyor ve insan yapmak istediklerini erteliyor ama gene de diyorum ki ertelememek lazım. Şimdiki fikrim böyle.
Fevziye Tahiroğlu: Bizlere verebileceğiniz tavsiyeler var mı bu konularla ilgili?
Sema Efe: Mutlaka en az iki hobiniz olsun, mutlaka. İllaki resim olmak zorunda değil. Müzik de bir hobidir. Kitap okumak da yürüyüş yapmak da… Her şey hobiye dönüştürülebilir. Evet zevk alacağınız hobilerinizin olması lazım amaçsız yaşamamalı insan.
Fevziye Tahiroğlu: Umut kelimesi sizin için ne ifade ediyor?
Sema Efe: Paulo Coelho’nun bir romanında okumuştum. “Başa gelen her şey güzeldir.” diyordu yazar. “Ya, başa gelen her şey güzel olabilir mi?” dedim. Bu nasıl bir cümle!
Meme kanseri olduğumda dünya başıma yıkıldı sandım. Oysaki şimdi düşünüyorum; iyi ki başıma gelmiş iyi ki ben resim kursuna başlamışım. Bakınız Ressam Hemşire doğdu. Resim yapmak benim yaşam biçimim oldu. Umudumuzu hiçbir zaman kesmeyeceğiz hiçbir şeyden. En kötü zamanlarda bile. En karanlık geceden sonra bile güneş doğuyor o yüzden hiçbir şekilde umudumuzu yitirmemeliyiz.
Ankara’da ocak ayı, öğleden sonra. Sema Hanımla röportaj yaparken odasına pencereden giren güneş önüne gelen bulutlarla odayı bir karartıp bir aydınlatıyor. Sema Hanım’ın söyledikleriyle paralel olan bu durum onun söylediklerine olan inancımı kat be kat arttırıyor.
Fevziye Tahiroğlu: İnsanın aklına burada ‘olan her şey güzelse’ insanın kendi durumunu kabullenmesi gerektiği geliyor. Kabullenme konusunda neler düşünüyorsunuz?
Sema Efe: Ben meme kanseri olduğumu duyduğumda dahi odaya girdim, kapıyı kilitledim. Yalnız kalmak istedim. Dedim ki Allah’ım ben bir karıncayı incitmek istemiyordum ama ben böyle bir düşüncedeyken bile bana bu hastalığı verdiğine göre sanırım bu bir ceza olamaz. Ama bana müsaade et ben bir saat ağlayacağım bir daha da ömür boyu ağlamayacağım, söz veriyorum. Muhtemelen bana bir misyon yüklemişsindir ben o misyonumun peşine düşeceğim dedim. Hiçbir şekilde isyan etmedim. Bir saat ağladım. Hemen kabullendim. Sonra da misyonumun peşine düştüm. Misyonum resim yoluyla kemoterapi hastalarına ışık tutmakmış, şifa olmakmış, onların kalplerine girebilmekmiş. İşte başa gelen her şey güzeldir demişti ya yazar. Demek ki sonu da güzellikler de olabiliyormuş.
Fevziye Tahiroğlu: Böyle bir düşünce yapısına sahip olmak… Mükemmel. Siz farkındalığı yüksek bir insansınız.
Sema Efe: Olabilir. Allah’a hiç isyan etmedim hep şükrettim. Hala da çok şükrediyorum. Bazen de diyorum ki Allah’ım sana teşekkür ediyorum. Bu hastalığı bana verdin ama çok güzel kapılar da açtın diyorum. Meme kanseri ile birlikte resim yapmaya başladıktan sonra resim olayı beni bu dünyadan adeta koparıyor ve çok tatlı bir hayal dünyasının içinde buluyorum kendimi. Dolayısıyla Resim ruhumun rehabilitasyonu oldu ve bu hastalığı bana unutturdu.
Fevziye Tahiroğlu: Peki, tablolarınızda kullandığınız kendinize ait bu benim imzam dediğiniz sembol veya metaforlarınız var mı?
Sema Efe: Benim tablolarıma bakanlar öncelikle hep ışık görecekler. Işığı fark edecekler. Genellikle yanan odunlar, ateşler, mumlar, gaz lambaları ve şamdanlar. Hepsinde ışık var. Benim farkında olmadan ışığa karşı bir hayranlığım var. Belki de ben kemoterapi hastalarına ve mesaiden sonra ders verdiğim sağlık personellerine ışığımı yansıttığımı, onlara ışık olduğumu hissettiğim içindir. J
Işıklarla birlikte özellikle kırmızı rengini çok kullanıyorum. Kırmızının psikolojideki anlamlarından biri de ‘Azim’ demekmiş. Ben yaşıyorum, buradayım, beni de fark edin dercesine bağırıyor tuvallerimde kırmızılar.
Ve GELİNCİK…
Gelincik çiçeğiyle kendimi çok özdeşleştiriyorum. Çünkü onun narin ve hassas bir yapısı var. Kırmızı rengiyle coşkulu ve azimli. Fırtınada, yağmurda, çetin hava şartlarında bile incecik narin gövdesiyle dimdik ayakta durmayı başarıyor. Ama koparttığınız anda ölüyor. Hemen soluyor. O yüzden gelincik çiçeğini kendime çok benzetiyorum onunla özleştirdim adeta kendimi..
GELİNCİĞİN AZMİ
Cılız köklerinle tutundun toprağa
Meydan okudun narin gövdenle
Acımasız rüzgarlara
Özgürlüğe kucak açtın yaban da
Mevsim sonları sevgi şehidi olmayacaksın artık
GELİNCİK
Seni yüreğime taşıdım fırçamla
Her günümüz nevruz oldu seninle, bütünleştik.
Şimdi özden tanıdım seni
Cesaretini,
Rüzgarlarla dostluğunu
Gün ışığına hasretini
Biliyorum; tuvallerimden kaçıp,
Kırlara serileceksin
Ölmeyi yeğleyip yeniden dirileceksin.
SEMA EFE
Fevziye Tahiroğlu: Gelinciğin kopma ile koparılmama arasındaki ince çizgi de sizin için ‘sanat’ oluyor herhalde değil mi?
Sema Efe: Evet. Hatta ben hayatımı anlattığım bir kitap yazıyorum. Kitabımın adını da bitmeden koydum. “GELİNCİĞİN AZMİ” …
Fevziye Tahiroğlu: Kemoterapi alan hastalara sizin tabirinizle ‘kemocanlara’ resimler yaptırıyorsunuz. Bilimsel açıdan bakıldığında aslında meşguliyet terapisi olan bu teröpatik süreç nasıl işliyor? Geri yansımaları nasıl oluyor?
Sema Efe: Geri yansımaları çok güzel geliyor. Resme daldıkları zaman kemoterapinin hiçbir yan etkisini hissetmiyorlar. Mesela bizim uyku veren kuvvetli ilaçlarımız var. O ilacı alıp resim yaparlarsa dahi uyku da uyumuyorlar. Bulantı-kusma-ağrı-bitkinlik-yorgunluk hiç hissetmiyorlar. Resim bitene kadar savaşıp tedaviyi unutuyorlar. Hatta resim yarım kaldığı zaman tedavi biterse niye bitti diye kızanlar da var. Yarım kalan resmi tamamlamak için bir sonraki tedaviye koşarak geliyorlar. Çünkü burayı resim atölyesi gibi görüyorlar.
Fevziye Tahiroğlu: Kemocanlar yaptıkları resimlere baktıktan sonra neler hissediyorlar?
Sema Efe: Yeni doğum yapmış bir annenin, bebeğini kucağına aldığındaki sevinci yaşar gibiler. Gözlerinde o mutluluğu görebiliyorum. Hasta resim yaparken tim sıkıntılarını da unutuyor o süreçte.
Fevziye Tahiroğlu: Böyle bir uygulamanın yaygınlaşmasını ümit ettiniz mi?
Sema Efe: Türkiye’de çok yaygın değil fakat bu çalışmaların mutlaka Türkiye’de çoğalması gerekiyor. Psikososyal terapi merkezlerinin kurulması lazım.
Fevziye Tahiroğlu: Böyle bir uygulama yaygınlaşsa bunu kimler yapmalı?
Sema Efe: Doktor veya hemşire yapmalı çünkü hastayla birebir ilgilenen doktor ve hemşiresi oluyor. Sağlıkçı Ressam kadrosu açılmalı hatta.
Fevziye Tahiroğlu: Şunu da açıklayalım. İlla resim yeteneğimiz olmasına gerek yok. Resim teknikleri öğrendikten sonra ilgimiz varsa kendi sergimizi açabilecek kadar ilerleyebiliyoruz ki sizin sağlıkçı öğrencilerinizden bunları başaranlar da var. Peki bu arada RESSAM HEMŞİRE olabilmek için hangi özelliklere sahip olmamız gerekli?
Sema Efe: Öncelikle KARAKTER çok önemli. Sonra EMPATİ, ANLAYIŞ, SABIR ve UYUMLULUK. Çünkü birden hadi gel resim yapalımla olmuyor. Hasta şokta olabilir, içine kapanmış veya anksiyeteli olabilir vs. O yüzden önce hastanın ruhuna dokunabilmek için bu özelliklere sahip olmak gerekli.
Fevziye Tahiroğlu: Ayrıca siz sağlıkçılara çalıştığınız hastanede mesai saatlerinden sonra resim eğitimi veriyorsunuz ve hobilerini geliştirmeye yardımcı oluyorsunuz. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz neler?
Sema Efe: 16 yıldır sağlık çalışanları grubuna akşamları resim yaptırıyorum ve onlarla beraber şu ana kadar 12 yabancı ülkede olmak üzere 90 tane yurt içi ve yurt dışı sergilerimiz oldu. Çoğu öğrencim resim sayesinde depresyonunun geçtiğini ifade etti. Bu benim için çok mutluluk verici bir durum. Yetiştirdiklerimden sergi açanlar ve Güzel Sanatlar Fakültelerine girenler de çok oldu. Bu çok gurur verici.
Fevziye Tahiroğlu: Hem anne hem hemşire olan meslektaşlarımızın kendilerine vakit ayıramadıkları bir gerçek. Her ne kadar tedavi süreciniz için resme başlamış olsanız da resim hobinizi başarıya dönüştürmüş biri olarak iş –yaşam-hobi dengesi oluşturmak için meslektaşlarımıza tavsiyeniz neler olur?
Sema Efe: Ben hangi meslek olursa olsun zamanım yok diyenlere inanmıyorum çünkü eğer çok istersek her anımızı hobiye dönüştürebiliriz. Örneğin yemek yemeyeceksem bile yemekhaneye gidiyorum çünkü benim amacım yürüyüş yapmak. Yürüyüş yapmak da bir hobidir. Yemekten geliyoruz on dakika bir kitabın üç sayfasını okuyorum. İlla oturup kitabı bitirmem gerekmiyor. Çiçek yetiştiriyorum bu da bir hobi ve ben çok zevk alıyorum. İnsan isterse fırsat yaratır. Zamanı etkin planlarsanız insan her şey hobiye dönüşebilir.
Fevziye Tahiroğlu: Bizlere vakit ayırdığınız ve güzel düşüncelerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederiz SEMA HANIM.
Sema Efe: Duyarlılığınız ve farkındalığınız için ben teşekkür ederim. Sağ olun.
Sema Efe Kimdir?
Sema Efe, aslen Trabzon ve Kayseri kökenli olup, Kırıkkale doğumludur. Evli ve iki çocuk annesidir. Halen Ankara Şehir Hastanesi’nde tedavi alan kemoterapi hastalarına tedavi esnasında resim yaptırarak mesleğine devam ederken, Ankara Şehir Hastanesinde akşamları mesai sonrası sağlık çalışanları ile de resim çalışmaları yapmaktadır.
Sema Efe’yi Instagram’da takip edin.
Simbians’ta yer alan diğer hastalıkları ve sağlık durumlarını keşfedin.