Anne çocuk ilişkisi, çocuğun kişilik gelişiminde son derece önemli bir rol oynamaktadır. Çocukluk dönemindeki anne- çocuk ilişkisi, kişinin psikolojik gelişimi üzerinde çok etkili olduğundan dolayı birçok klinisyen ve araştırmacı bu konu üzerinde çalışmıştır.
Bu yazımda sizlere nörobilimsel açıdan anne-çocuk ilişkisi hakkındaki bilimsel bulguları birkaç başlık altında aktaracağım.
Anne Çocuk İlişkisi
Annenin Fetüs Üzerindeki Etkisi
İlk olarak fetüs nedir ondan bahsetmek istiyorum. Gebeliğin 3.ayından itibaren doğuma kadar olan dönemde anne karnındaki bebeğe fetüs denir.
Gebelikte depresyon, anksiyete ve stresin varlığı hem anne hem de bebek için olumsuz sonuçlar taşımakta ve düşük riskine, erken doğuma ve de bununla ilişkili risklerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Annenin hamilelik stresi nörolojik muayene sırasında değerlendirilen ‘yeni doğan sinirliliği’ ile de ilişkili bulunmuştur. Hamilelik sırasında endişeli ve stresli olan annelerin çocuklarının yaşamlarının ilk iki yılı boyunca bunu yaşamaya devam ettikleri gözlenmiştir. Ayrıca etkilerin sadece doğum öncesi ve sonrası dönemle sınırlı olmadığı, fetüsün maruz kaldığı stresin yetişkinliğe kadar bilişsel yetenekleri de etkilediği yapılan çalışmalarla gösterilmiştir.
Gambia’da yapılan bir çalışmada kuraklık, kıtlık gibi nedenlerle annenin kötü beslenmesinin çocuğun DNA’sında ömür boyu etkisini gösterecek değişiklikler ortaya çıkardığı gözlenmiştir. Örneğin gebeliğinde aç kalan bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen bir bebekte, aç kaldığı zamanlarda kaloriyi daha uzun süre kullanabilmesini sağlayacak genetik değişiklikler ortaya çıkıyor.
Doğum Sonrası Olayların Beyindeki Etkisi
Yapılan bir çalışmanın sonuçlarına bakıldığında bilişsel açıdan uyarılan ve yeterince ilgi gören çocuklar dil ve hafıza işlevlerinde ilgi görmeyen çocuklara göre çok daha başarılı oluyorlar.
Erken yaşlardaki (0-5 yaş arası) duygusal ve bilişsel açıdan destekleyici ortamlar ile hipokampüs (beynin hafıza ve hareketleri davranışa dönüştüren kısmı) arasında güçlü bir ilişki olduğu yapılan çalışmalarla gösterilmiştir. Afro-Amerikan çocuklar üzerinde yapılan bir çalışmada, ebeveynin ilgi derecesi ve MR sonuçları arasındaki ilişki incelendiğinde erken yaştaki anne ihmalinin hipokampüs gelişimini olumsuz şekilde etkilediği gözlenmiştir. Araştırma sonucunda 4 yaşındaki çocuğun hipokampüsünün boyutu gördüğü ilgi derecesiyle doğrudan güçlü bir ilişki içindeyken ilerleyen yaşlarla hipokampüs boyutuyla ilgi derecesi arasında (8 yaş) böyle bir ilişkiye rastlanmamıştır.
Anne Yoksunluğunun Etkileri
Anne yoksunluğu yaşayan çocukların doğum sonrası ilk 6 aylık dönemde kişilik gelişiminde olumsuz etkiler yaşadıkları gözlenmiştir. Yurtlarda kalan iki yaşın altındaki çocuklar ve anne yanında büyüyen çocuklar üzerinde yapılan bir deney sonucunda, yurtta büyüyen çocukların EGG test sonuçlarında beyin elektrik aktivitesinin annelerinin yanında büyüyen çocuklara kıyasla çok daha düşük olduğu bulunmuştur. Sonrasında bazı çocuklar bakıcı ailelere teslim edilip takibi yeniden yapılmıştır. Çocuklar yaklaşık sekiz yaşına ulaştıklarında yapılan testler, yaşıtlarıyla kıyaslandığında beyin dalgalarındaki farkın fazlaca azaldığını göstermiştir.
Yurtlarda kalan çocukların beyin hacimlerinin yine eskisi gibi aynı kaldığı görülmüştür. Başka bir çalışmada da yetimhaneye yerleştirilen çocuklar üzerinde beyin glikoz metabolizmasını ölçmek için pozitron emisyon tomografisi kullanılmış ve yetim çocukların kontrol grubuyla yapılan kıyaslamaya göre hipokampüs, limbik sistem (beynin duygu ve davranışların düzenlenmesini, uzun süreli hafızayı sağlayan sistem) ve amigdala mekanizmasında (duygusal tepkilerin oluştuğu mekanizma) önemli miktarda azalma görülmüştür.
Anne Sevgisinin Nöral Temelleri
Araştırmalarda anne sevgisi ve romantik aşkta beynin benzer bölgelerinin aktive olduğu gözlenmiştir. Yapılan bir çalışmada tutkulu, romantik aşk yaşayan üniversite öğrencisi 17 çifte, beyin görüntüleme cihazlarına bağlılarken birbirlerinin resimleri ve arkadaşlarının resimleri gösterilmiştir. Aynı çalışma anneler üzerinde kendi çocuklarının resmine bakarken ve başka herhangi bir çocuğun resmine bakarken yapılmıştır. Sonuçlar incelendiğinde cinsiyet farkı olmaksızın âşık olunan kişinin resmine bakılırken özellikle beyinde bazı bölgelerin uyarıldığı gözlenmiştir ve kişide oksitosin (bağlılık) hormonu salgısının arttığı gözlemlenmiştir. Bu bölgeler anneler kendi çocuklarının resimlerine baktıklarında da aktive olmaktadır. Romantik aşkta ve anne sevgisinde resimlere bakarken aktif olan bölgeler olduğu gibi çalışmasını durduran bölgeler de vardır. Bu yapılar insanlara kritik bir bakış açısıyla yaklaşabilmemize imkân sağlar. Romantik aşkta ve anne sevgisinde bu beyin bölgeleri faaliyetlerini durdururlar ve böylece eleştirel bakamayız. “Aşkın gözü kördür” ya da “kuzguna yavrusu şahin gözükür” atasözleri bunu ifade etmektedir.
Sonuç olarak araştırmalar bize anne karnında başlayan beyin gelişimi ile çocuğa gösterilen ilgi arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu söyler. Özellikle erken yaştaki ilginin kritik bir önemi vardır. Çocukların beyninin normal gelişimi ve olgunlaşması için çevreden gelen uyaranlara ve deneyimlere ihtiyaç duyduğu bu dönemde, bu uyaranların eksikliği beynin olması gerekenden farklı bir gelişim göstermesine neden olabilmektedir. Anne yoksunluğu bulunan çocukların bilişsel kısıtlamalarının en aza indirgenmesi oldukça önemlidir.
Kaynaklar
Dunkel Schetter C, Tanner L. Anxiety, depression and stress in pregnancy: implications for mothers, children, research, and practice. Curr Opin Psychiatry. 2012; 25:141–148.
DiPietro J, Kivlighan K, Costigan K, Rubin S, Shiffler D, Henderson J, Pillion J (2010) Prenatal antecedents of newborn neurological maturation. Child Dev 81:115–130.
Zeki, S. (2007). The neurobiology of love. FEBS letters, 581(14), 2575-2579.
Josselyn, S. A., & Frankland, P. W. (2012). Infantile amnesia: a neurogenic hypothesis. Learning & Memory, 19(9), 423-433.
Twardosz S., Lutzker J. R. (2010). Child maltreatment and the developing brain: a review of neuroscience perspectives. Aggress. Violent Behav. 15, 59–68