Aşk üzerine yapılan okumalar, sadece ilişkileri değil; insan psikolojisinin en derin katmanlarını da sorgulatıyor. Yakın zamanda denk geldiğim bir profesyonel koçun yazısı, aslında çoğumuzun içten içe yaşadığı ama adını koyamadığı bir sorunu dile getiriyordu.
“Unutamamak ve affedememek.”
Ben de pozitif enerjiyi, gülümsemeyi ve hayata iyi tarafından bakmayı ilke edinmiş biri olarak, bu yazıyı o yazının etkisiyle kaleme alıyorum. Çünkü bazen bir yazıyla karşılaşmak, sadece bir rastlantı değil; evrenin bize yönlendirdiği bir işarettir.
Aşksız da Oluyor, Hem de Gayet Güzel
Evet, aşk önemli. Ama onsuz da hayat gayet mümkün. Üstelik bazen daha bile huzurlu. Bu cümleyi kurarken bile kulağa radikal geldiğini biliyorum ama deneyimleyen herkes ne demek istediğimi anlayacaktır.
Bunu söylemek kolay, peki ya uygulamak? İşte burada devreye “insan olmak” giriyor. Hepimiz zaman zaman geçmişin gölgesinde yürürüz. Unutamadıklarımızla, söyleyemediklerimizle, içimizde yarım kalanlarla baş başa kalırız.
Sahnedeki Rolümüzden Düşerken…
Hayat bir sahne gibi. Herkesin bir rolü var. Kimi zaman başroldeyiz, kimi zaman yan karakter. Bazen de biri sahneden bizi öyle bir iter ki, kendimizi perdenin dışında, boşluğun ortasında buluruz.
Unutamamakla yüzleşmek tam da bu noktada başlar. Hepimizin aklında kalan bir söz, içimizde bitmemiş bir hikâye, söylenememiş bir “elveda” vardır. Bunlar zamanla zihinsel bir kangrene dönüşebilir. Bir arkadaşım hep şöyle der.
Kolun kangren olmuş, ama sen onu kesip atmak yerine tüm vücuduna yayılmasını bekliyorsun.
Belki de en mantıklı açıklama bu.
Neden O Kişi, Neden O Olay?
Hayatta birçok şey eksik kalıyor ama biz neden tek bir kişiye, tek bir ana ya da cümleye takılı kalıyoruz?
Burada bilim devreye giriyor: Zeigarnik Etkisi.
Bu psikolojik kurama göre, tamamlanmamış işler veya yarım kalan olaylar, beynimizde tamamlanmışlara kıyasla çok daha fazla yer eder. Bu da unutamama, sürekli hatırlama ve affedememe gibi duyguları tetikler.
Peki, Neden Unutamıyorsunuz?
Cevaplar tanıdık geliyor mu?
- Çünkü onu çok sevdim.
- Çünkü bana veda etme fırsatı bile vermedi.
- Çünkü son bir kez bile sarılamadım.
- Çünkü içimdekileri söyleyemedim.
- Çünkü ona karşı çok iyiydim, ama o beni anlamadı.
Şimdi dürüst olalım. Eğer bu kadar sevgi, değer ve anlayış karşılıklı olsaydı, siz bugün bu yazıyı okuyor olur muydunuz?
İnsan, olaylara değil kişilere anlam yükler. Ve bazen bu yüklenen anlam, gerçeklerden çok uzaktadır.
Nasıl Baş Edeceğiz? Üç Matematiksel Soru
Beynimiz sonuç ister. Unutmak bir hedef değildir, ama unutamadığımız sürece olumsuz enerjide kalırız. O zaman önce şunu soralım.
1. Unutamadığınız kişi, olay ya da söz sizin için neyin temsilcisiydi?
Sevgi mi, değer mi, kendinizi ispat çabası mı?
2. Bu takıntı, hayatınızın hangi sahnesinde sizi engelliyor?
Yeni bir ilişkiye başlamada mı, işe odaklanmada mı, kendinize yeniden güven duymada mı?
3. Bu kişi ya da olay size ne vadetti ve hangi konuda yardımcı olmadı?
Gerçekten size destek oldu mu, yoksa sadece duygusal boşluklarınızı mı doldurdu?
Bu sorulara dürüstçe vereceğiniz cevaplar, zihninizde yeni bir kapı aralayabilir.
Unutmak ve affetmek çoğu zaman birbirine karıştırılır. Oysa ikisi de kendi içinde ayrı bir iyileşme sürecidir. Affetmek; karşı taraf için değil, kendiniz için attığınız ilk adımdır.
Simbians Platformu ile doğru ve güncel sağlık bilgisinin erişilebilir olmasını sağlıyoruz. Tüm içerikler sadece sağlık profesyonelleri ve tıbbi yazarlar tarafından hazırlanmaktadır.