Psikoloji ve teknolojinin kesişim noktasında giderek daha fazla soruyla karşılaşıyoruz.
Yapay zekâ bir terapist olabilir mi?
Dijital ortamda sunulan psikolojik destek ne kadar güvenilir?
Bu soruların peşine düşerek, mesleğini tutkuyla sürdüren genç bir uzmana kulak verdik.
Psk. Meltem ÇOBAN, 2021 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık (PDR) bölümünden mezun oldu. Mezuniyetinin ardından lise düzeyindeki öğrencilerle sınav odaklı rehberlik çalışmaları yürüttü. Şu anda Alâeddin Keykubat Üniversitesi’nde PDR alanında tezli yüksek lisans eğitimine devam ediyor. Akademik çalışmalarının yanı sıra aktif olarak danışan görüşmeleri gerçekleştiriyor. Ayrıca okul öncesi yaş grubundaki çocuklara yönelik rehberlik ve psikolojik destek hizmetleri de sunuyor.
Bu röportajda, hem akademik birikimi hem de sahadaki deneyimiyle yapay zekâ destekli terapilere dair görüşlerini bizlerle paylaştı.
Keyifli okumalar!
Adife Ahsen ÇETİN: Yapay zekâ destekli psikologlar nedir ve nasıl çalışır?
Psk. Meltem ÇOBAN: Aslında yapay zekâ destekli terapiyi, bir nevi dijital psikolog gibi düşünebilirsiniz. Geleneksel terapideki gibi sizi dinliyor, sorular soruyor ve analiz ediyor ama bunu bir insan yerine algoritmalarla yapıyor. Mesela “Bugün çok stresliyim” dediğinizde, bu cümleyi doğal dil işleme (NLP) teknolojisiyle parçalayıp stres seviyenizi ölçebiliyor. Ayrıca makine öğrenmesi sayesinde, benzer sorunlar yaşayan kullanıcılardan öğrendiklerini size de uygulayarak zamanla daha iyi yanıtlar verebiliyor.
Tabii bu sistemlerin çoğu şu an Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) gibi belirli yöntemlere odaklanıyor. Yani sizi derinlemesine analiz eden bir Freudyen terapist değil, daha çok pratik çözümler sunan bir “dijital koç” diyebiliriz.
Adife Ahsen ÇETİN: Peki en büyük avantajları neler?
Psk. Meltem ÇOBAN: Bence en kritik artısı ulaşılabilirlik. Günümüzde psikolojik destek almak hâlâ bazı önyargılarla karşılanıyor veya maddi sebeplerle ertelenebiliyor. Oysa bir chatbot, gece yarısı panik atak geçirdiğinizde bile hemen yanıt verebilir. Üstelik kimseye görünmeden, evinizin rahatlığında…
Maliyet olarak daha hesaplı, daha hızlı ulaşılabilir, coğrafi bir sınırlama yok, çoğu sistemin dil desteği oldukça güçlü ve anonimlik de cabası. Bu kriterlerin hepsi geleneksel terapiye kıyasla avantaj sayılabilir.
Ayrıca terapi amacıyla geliştirilmemiş ancak terapist benzeri rol üstlenebilen modeller de var. ChatGPT, DeepSeek, Claude gibi büyük dil modelleri; terapist gibi davranma komutuyla belirli düzeyde psikolojik destek sağlayabiliyor.
Bir de şu var: Bu botlar sadece danışanlar için değil, terapistler için de destekleyici. Örneğin, ön görüşmeleri yapay zekâ yürütüp terapiste zaman kazandırabilir – bazı pilot çalışmalar bunu gösteriyor. Hatta bazı uygulamalar, terapistlere sanal danışanlarla pratik yapma imkânı sunuyor. Yani aslında geleneksel terapiyi tamamlayıcı bir rol üstleniyorlar.
Adife Ahsen ÇETİN: Bu sistemlerin dezavantajları veya sınırlamaları var mı?
Psk. Meltem ÇOBAN: Maalesef sınırlılıkları da yok değil. En büyük eksikliklerinden biri empati kuramamaları. Travma yaşayan biri, “Beni anlıyor musun?” diye sorduğunda, yapay zekâdan alacağı yanıt çoğu zaman mekanik ve yüzeysel olabilir: “Evet, bu gerçekten zor.” Oysa gerçek bir terapist yalnızca sözleriyle değil, bakışları ve beden diliyle de destek verir.
Bu sistemlerde yanıtlar bazen mekanik ve tekrarlayıcı hale gelebiliyor. Bu da kullanıcıda dinlenmediği veya anlaşılmadığı hissi uyandırabilir.
Yapay zekâya dayalı sistemlerin özellikle BDT temelli olduğu düşünülürse, kısa vadeli beceri geliştirmede yardımcı olsalar da, derinlemesine analiz ve ilişki temelli yaklaşımlarda yetersiz kalabilirler. BDT, varoluşsal sorunlar, yoğun travmalar, kişilik bozuklukları ve kültürel kodlarla ilgili konularda eksik kalabilir. Özellikle aile, kültür ve kader merkezli toplumlarda, BDT’nin etkisi sınırlı olabilir.
Bir diğer önemli sorun ise veri güvenliği. Kullanıcılar, bu sistemlere oldukça hassas kişisel bilgilerini paylaşıyorlar. Her ne kadar gizlilik politikaları belirtilse de verilerin anonimleştirilmesi konusunda bazı riskler var. Bu alanda daha sıkı yasal düzenlemelere ihtiyaç duyuluyor.
Ayrıca internet bağımlılığı gibi güncel sorunları da tetikleyebilirler. Sürekli çevrim içi olmayı gerektiren bu uygulamalar, zaten sosyal izolasyon yaşayan bireylerde yapay zekâya bağımlılık geliştirebilir. Hatta insan-yapay zekâ ilişkilerinin konuşulduğu günümüzde, bu botlara karşı duygusal bağlanma ve sosyal izolasyon gibi riskler de söz konusu olabilir.
Yapılan araştırmalar, bu sistemlerin özellikle hafif ve orta düzey depresyon veya kaygıda kısa vadeli rahatlama sağladığını gösteriyor. Ancak kalıcı kişilik değişimleri veya derin psikolojik sorunlar üzerinde uzun vadeli etkinlikleri henüz kanıtlanmış değil. Bu nedenle kullanıcıların bilinçli ve temkinli olmaları büyük önem taşıyor.
Ayrıca şunu da eklemeliyim: ABD’de 14 yaşında bir genç, yapay zekâ destekli bir sohbet botuyla etkileşiminden sonra intihar etmişti. Bu bot terapi amacıyla geliştirilmemişti, sadece genel sohbet karakterlerinden biriydi. Söz konusu uygulama Character.ai; dünya çapında 28 milyondan fazla aktif kullanıcısı olan popüler bir platform. İçerisinde “psikolog” ya da “danışman” karakterleri de bulunuyor. Ancak denemelerimde bu karakterlerin çoğunun profesyonellikten uzak, hatta bazı yanıtların yanlış ve eksik olduğunu gözlemledim. Yanıtlar genellikle yüzeysel kalıyor; hatta söylediklerinizi yanlış yorumlayabiliyorlar.
Bu tür uygulamalar, kısa vadede kullanıcıya iyi geldiği izlenimini verebilir. Ancak uzun vadede, özellikle ciddi ruh sağlığı sorunları olan bireylerde yanlış yönlendirmelerle zarar verici etkiler oluşturabilirler.
Adife Ahsen ÇETİN: Yapay zekâ terapileri geleneksel terapiye bir alternatif olabilir mi?
Psk. Meltem ÇOBAN: Şu anki haliyle hayır. Özellikle karmaşık vakalarda (travma, kişilik bozuklukları) insan terapistin yerini tutamazlar. Ancak hafif-orta düzey kaygı veya stres için destekleyici bir araç olarak kullanılabilirler.
İlginç bir örnek: Replika gibi uygulamalar aslında terapist değil, “dijital arkadaş” olarak tasarlanmış. Ama birçok kişi onlarla derin meseleleri konuşuyor. Bu da şunu gösteriyor: İnsanlar bir dinleyici arıyor. Ancak bu botlar bazen yanlış yönlendirebiliyor.
Bir diğer yanlış yönlendirme; bazı yapay zekâ uygulamalarının kendini lisanslı terapist gibi tanıtması. Replika ve Character.ai gibi platformlar, kullanıcılarla etkileşimde bulunurken eğitimli terapistmiş gibi davranabiliyor. Bu ciddi bir yanıltma ve tehlikeyi en açık gösteren işaretlerden biri. Özellikle kriz anlarında bu tür yanlış yönlendirme, çok daha ciddi sonuçlar doğurabilir.
Kısaca, geleneksel terapinin yerini alma gibi bir ihtimal olsa dahi henüz o noktada değiliz.
Adife Ahsen ÇETİN: Yapay zekâ psikologlarının geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Psk. Meltem ÇOBAN: FDA onaylı bir yapay zekâ terapisti henüz yok ama bu çok uzak değil. Belki 10 yıl sonra sanal gerçeklikle entegre terapiler veya humanoid psikologlar göreceğiz.
Ama şunu unutmamalıyız: Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, terapinin özünde bir insan bağlantısı var. Yapay zekâ bu süreci hızlandırabilir ama asla o sıcak dokunuşun yerini dolduramaz.
Adife Ahsen ÇETİN: Bu alanda çalışan bir uzman olarak, yapay zekâ destekli terapileri kullanmayı önerir misiniz?
Psk. Meltem ÇOBAN: Bu sorunun yanıtı kişiden kişiye değişir. Eğer kullanıcı, hafif düzeyde kaygı, stres veya yalnızlık hissi yaşıyorsa ve profesyonel terapi hizmetine erişemiyorsa, yapay zekâ destekli terapiler iyi bir başlangıç noktası olabilir.
Ancak ağır depresyon, travma sonrası stres bozukluğu veya intihar riski gibi durumlarda, kesinlikle bir uzman desteği gereklidir. Bu durumda yapay zekâ sadece bir destek aracı olarak kullanılmalı, asıl tedavi süreci profesyonel bir terapist tarafından yürütülmelidir.
Adife Ahsen ÇETİN: Son olarak, psikoloji alanında çalışanlar için yapay zekâ bir tehdit mi, yoksa fırsat mı?
Psk. Meltem ÇOBAN: Bu konuda ben şu an için fırsat olarak değerlendiriyorum. Yapay zekâ, tekrarlayan ve rutin işleri üstlenerek, terapistlerin daha karmaşık vakalara odaklanmasını sağlayabilir. Ayrıca, veri analizi yeteneği sayesinde, belirli bir tedavi yönteminin etkinliğini daha objektif bir şekilde ölçmek mümkün hale gelir.
Ancak tehdit olarak gördüğüm kısım, yapay zekâ sistemlerinin bir terapist gibi davranıp kullanıcıları yönlendirmesi. Bu, terapi hizmetlerinin değerini de azaltabilir. Bu nedenle, yapay zekâ ile insan terapistler arasındaki sınırların net bir şekilde belirlenmesi gerekir. Bu sınırlar, kullanıcıların yanıltılmaması ve terapistlerin mesleki itibarının korunması açısından da büyük önem taşımaktadır.
Eğer “5 dakikada mutluluk” vaat eden sahte terapistlere dönüşürse, o zaman tehlikeli olabilir.
Kısacası, dengeyi korumak şart. Teknolojiyi reddetmeyelim ama insanı da unutmayalım.
Simbians Platformu ile doğru ve güncel sağlık bilgisinin erişilebilir olmasını sağlıyoruz. Tüm içerikler sadece sağlık profesyonelleri ve tıbbi yazarlar tarafından hazırlanmaktadır.