Günlük hayatımızda en çok yaptığımız ama en az farkında olduğumuz eylemlerden biri dinlemek. Çocukken bile bize “iyi dinle” denirdi, ama aslında kimse dinlemenin farklı seviyeleri olduğunu öğretmedi. Birçoğumuz karşımızdakini dinlediğimizi sanıyoruz, ama çoğu zaman ya kafamızın içindeki seslere ya da cevap hazırlamaya odaklanıyoruz. Oysa dinlemenin katmanları var.
Şimdi sizlerle dinlemenin 5 seviyesini paylaşmak istiyorum.
Dinlemenin 5 Seviyesi
Konuşma Sırasını Beklemek (Self-Focused)
Bu seviyede “sessizlik” vardır, ama bu sessizlik samimiyetten değil, sabırsızlıktandır. Karşımızdaki konuşurken aslında aklımızda şu sorular dönüyordur.
- Ben ne söyleyeceğim?
- En iyi cevabı nasıl verebilirim?
- Acaba birazdan bana sıra gelecek mi?
Bu noktada odak bizdedir, karşı tarafta değil. Çoğu tartışma, toplantı ya da ilişki krizinin kökünde bu yatıyor. Dinliyormuş gibi yapıyoruz ama aslında zihnimizde cevap hazırlıyoruz. Böyle olduğunda da karşımızdaki kişi, içten içe duyulmadığını hissediyor.
Bu seviye, “iletişim” değil “paralel monolog” yaratır. İki taraf da birbirini dinlemiyor, sadece kendi sırasını kolluyor.
Sözleri Duymak (Distracted)
Bir üst seviyede ise kelimeleri duymaya başlarız. Yani fiziksel olarak kulağımız karşımızdaki kişiye açıktır, ama zihnimiz sık sık başka yerlere kayar. Telefon titreşir, bir bildirim gelir, odanın içindeki başka bir hareket dikkatimizi çeker.
Sonuçta, konuşmadan parçalar duyarız ama bütünlüğü kaçırırız. Tıpkı altyazısı yarım kalmış bir film izlemek gibi… Cümlelerin başını duyarız, sonunu tahmin etmeye çalışırız. Çoğu insanın gündelik hayatındaki “dinleme modu” tam da burasıdır.
Bu seviyede karşımızdaki kişi “beni dinlemiyor” demeye başlar. Çünkü dikkat, en ufak bir rüzgârda dağılıp gidiyordur.
Mesajı Anlamak (Focused)
İşte dinlemenin gerçek başladığı seviye burasıdır. Artık sadece kelimeleri değil, kelimelerin arkasındaki anlamı da duyuyoruz. Konuşan kişi neyi anlatmak istiyor? Bize hangi mesajı aktarmaya çalışıyor?
Bu noktada zihnimiz bir cevap hazırlamaktan çok, anlamı çözmeye yöneliyor. “Onun için bu neden önemli?”, “Bu kelimeyi özellikle neden seçti?” diye düşünmeye başlıyoruz.
Bu seviye ilişkileri dönüştürür. Çünkü karşımızdaki kişi ilk kez “anlaşıldığını” hissetmeye başlar.
Duyguları Fark Etmek (Empathetic)
Mesajın ötesine geçtiğimizde karşımıza duygular çıkar. Artık sadece kelimeleri ya da mesajı değil, duygusal tonu da fark ediyoruz. Sesindeki titreme, gözlerindeki ıslaklık, cümleler arasındaki nefes alışlar bize bir şey söyler.
Bu seviye, empatiyi devreye sokar. Karşımızdaki kişinin sadece “ne dediğini” değil, “nasıl hissettiğini” anlamaya başlarız. Ve çoğu zaman insanlar kelimelerinden çok hislerinin anlaşılmasını ister.
Bu noktada “seni anlıyorum” cümlesi daha derinleşir. Çünkü sadece kelimeyi değil, duyguyu da paylaşır hale geliriz.
Söylenmeyeni Duymak (Fully Present)
Dinlemenin en üst seviyesi… Artık sözlerin ardındaki sessizliği, saklanmış cümleleri, söyleyemediklerini duymaya başlarız. Bazen bir suskunluk, bazen göz temasından kaçış, bazen de fazla hızlı kurulan cümleler bize “başka bir şey” anlatır.
Bu seviyede sadece kulağımız değil, kalbimiz ve sezgimiz de devrededir. Karşımızdaki kişinin ihtiyacını, korkusunu, umudunu fark ederiz. Söylemeye cesaret edemediklerini duymak, ilişkileri bambaşka bir noktaya taşır.
Bu seviyede dinleyen kişi, gerçekten “orada”dır. Ne geleceği düşünür ne geçmişi. Sadece o anın tanığı olur.
Neden Çoğumuz İlk İki Basamakta Takılıp Kalıyoruz?
Modern hayat, dikkatimizi sürekli dağıtıyor. Telefon bildirimleri, hızlı iş temposu, “anında cevap verme” kültürü… Hepimiz bir “cevap verme refleksi” ile yetiştirildik. Öğretmen soru sorar, hemen el kaldırıp konuşmak isteriz. Patron bir şey söyler, hızlıca çözüm sunmak zorunda hissederiz.
Ama gerçek dinleme yavaşlık ister. Birkaç saniye beklemeyi, yargısızca var olmayı gerektirir. Çoğumuzun zorlandığı nokta da tam burasıdır.
Daha Derin Dinlemenin Hayatımıza Katacakları
-
İlişkilerde güven: Karşımızdaki kişi gerçekten duyulduğunu hissettiğinde güven duvarı kalınlaşır.
-
Çatışmaların azalması: Çoğu kavga, aslında duyulmamanın öfkesiyle çıkar. Dinleme arttıkça çatışmalar azalır.
-
Kendi farkındalığımız: Dinlemeyi öğrenmek, kendi iç sesimizi de duymayı öğretir. Böylece otomatik tepkiler yerine bilinçli seçimler yaparız.
-
Empati kasının güçlenmesi: Ne kadar çok duygu fark edersek, o kadar empatik hale geliriz.
Nasıl Daha İyi Dinleyici Oluruz?
Sessizliğe izin ver: Hemen cevap verme. Arada birkaç saniyelik boşluklar bırak.
Telefonu kenara koy: Gerçek dinleme için dikkatini paylaşma.
Sorular sor: “Bunu söylerken nasıl hissettin?” gibi basit bir soru, duyguları açığa çıkarır.
Göz teması kur: Söylenmeyeni görmek için gözler ipucu verir.
Yargıyı askıya al: Dinlerken onaylamaya ya da reddetmeye odaklanma. Sadece anla.
Dinlemek aslında en büyük armağanlardan biridir. Çünkü insanın en temel ihtiyacı duyulmak ve anlaşılmaktır. Para, statü, başarı… Bunların hiçbiri duyulmamanın boşluğunu dolduramaz.
Beş seviyeli bu yolculuk, bize şunu gösteriyor: Dinleme bir teknik değil, bir varoluş biçimidir. Sessizliğin içinde, karşımızdakine sunduğumuz alan, onun insanlığını onurlandırır.
Ve belki de en güzeli şu: Gerçekten dinlediğimizde sadece karşımızdakini değil, kendimizi de duymaya başlarız.
Hayatta bırakabileceğimiz en derin iz, başkalarının bizde hissettiği “anlaşıldım” duygusudur. Dinlemek, işte bu izi bırakmanın en sade ama en güçlü yoludur.
Simbians Platformu ile doğru ve güncel sağlık bilgisinin erişilebilir olmasını sağlıyoruz. Tüm içerikler sadece sağlık profesyonelleri ve tıbbi yazarlar tarafından hazırlanmaktadır.