Bu içerikle, Martin Eden sendromunun ne olduğunu, başarı sonrası neden boşluk hissedildiğini ve bu durumdan çıkış yollarını öğreneceksiniz.
Hayatta hepimiz şu cümleyi kurmuşuzdur.
Bir terfi alayım, o evi satın alayım, şu hedefi gerçekleştireyim… işte o zaman gerçekten mutlu olacağım.
Ama o an geldiğinde, yani diploma eline geçtiğinde, işinde terfi aldığında, sosyal medyada yüz binlerce takipçin olduğunda ya da o çok istediğin eve taşındığında kalbin hâlâ eksik kalabilir. Bir yanın boş hisseder.
Tam da bu duyguya psikolojide Martin Eden Sendromu deniyor. Adını Jack London’ın roman kahramanından alan bu sendrom, başarıya ulaştıktan sonra hissedilen tatminsizlik, amaçsızlık ve varoluşsal boşluk hâlidir.
Martin Eden Kimdi ve Hikâyesi Bize Ne Anlatıyor?
Jack London’ın 1909’da yazdığı Martin Eden, sıradan bir aşk hikâyesi gibi başlar ama çok daha derin bir yere varır. Martin, işçi sınıfından genç bir denizcidir. Burjuva sınıfından Ruth’a âşık olur ve onun sevgisini hak etmek için kendini geliştirmeye adar.
Geceler boyu kitap okur, yazılar yazar, kendini eğitir. Zorluklarla boğuşur, reddedilir, açlıkla savaşır. Sonunda istediği olur: Martin Eden ünlü bir yazar haline gelir.
Ama trajedi tam burada başlar. Çünkü Martin, başarıya ulaştığında mutluluğu bulmaz. Kitaptan bir cümle, bu duyguyu çok iyi özetler.
Hayatın anlamını arıyordum; bulduğumda elimde yalnızca boşluk vardı.
Başarıdan Sonra Boşluk Neden Bu Kadar Tanıdık?
Hepimiz, Martin’in yaşadığı bu boşluğu bir şekilde deneyimliyoruz. Günümüzde bu sendromun örnekleri çok yaygın.
Kariyer: Yıllarca terfi için çalışan birinin, o an geldiğinde tatminsizlik yaşaması.
Akademi: Yüksek lisans ya da doktora bitiren birinin, diploma günü yaşadığı boşluk.
Maddi hedefler: Daha büyük bir ev ya da araba alındığında, huzurun yine de gelmemesi.
Sosyal medya: On binlerce takipçisi olan insanların derin bir yalnızlık hissetmesi.
Aslında burada işleyen mekanizma oldukça insani: hedonik adaptasyon.
Yani insanın yeni duruma çok hızlı alışması. Başarı, ilk başta mutluluk verse de kısa sürede sıradanlaşır. Ve geriye, yeni bir boşluk kalır.
Martin Eden’in Varoluşsal Krizi Günümüzde Nasıl Karşımıza Çıkıyor?
Martin’in asıl krizi, başarıya ulaştığında “artık hiçbir yere ait olmadığını” fark etmesiydi. İşçi sınıfının dünyasına yabancılaşmış, burjuva sınıfının yüzeyselliğini ise görmüştü. Bir yerde şöyle der;
O dünyaya girmek için kendimden vazgeçtim, ama kapının ardında gördüğüm şey yalnızca sahte gülümsemelerdi.
Bugün de benzerini yaşıyoruz. Şimdi birkaç örnek paylaşmak istiyorum.
Uzun süre emek verilen projeden sonra gelen başarı, “şimdi ne olacak?” duygusunu tetikliyor.
Sosyal medyada yükselmek, gerçek dostlukların yerini tutmuyor.
Maddi hedeflere ulaşmak, içsel boşluğu kapatmıyor.
Peki, Bu Boşluktan Nasıl Çıkabiliriz?
Martin’in hikâyesi dramatik bir sona varıyor. O, denize yürüyerek hayatına son veriyor. Ama biz aynı yolu yürümek zorunda değiliz. Bugün psikoloji, bu sendromu daha iyi tanımlıyor ve çözüm yolları sunuyor.
Başarıyı araç olarak görmeyi öğrenebilir miyiz?
Hedefi nihai varış değil, gelişim yolculuğunun bir durağı olarak görmek, boşluğu azaltır.
Hayatı tek boyuta indirgemeden yaşayabilir miyiz?
Sadece kariyer ya da para değil; dostluk, sanat, doğa, topluluk gibi alanlara da yatırım yapmak gerekir.
Gerçek bağların peşine düşebilir miyiz?
Sahte hayranlıklar yerine bizi olduğumuz gibi seven insanlara yönelmek, yalnızlığı azaltır.
Kendimizi tanımak için durabilir miyiz?
Başarı “kim olduğumuzu” değil, “ne yaptığımızı” gösterir. Esas olan, kendi değerlerimizi fark etmektir.
Anlamı küçük anlarda bulabilir miyiz?
Bazen mutluluk büyük hedeflerde değil, sabah kahvesinde, dostların kahkahasında ya da çocukların gülüşünde gizlidir.
Sen de Kendini Martin Eden Gibi Mi Hissediyorsun?
Belki sen de hayatında bir dönemeçtesin.
- Mezun oldun.
- İşinde yükseldin.
- Ödül aldın.
- Hayalini kurduğun kişiye ulaştın.
Ama içindeki boşluğu hâlâ dolduramadın. Eğer öyleyse, yalnız değilsin. Martin Eden’in hikâyesi yüz yılı aşkın süredir insanlara dokunuyor çünkü bu, hepimizin hikâyesi.
Başarı son değil, sadece bir duraktır. Hayatın anlamı yolculuğun kendisinde saklıdır.
Aşağıdaki soruları kendine samimiyetle sormanı isterim.
- Son büyük başarını düşündüğünde, ilk hissettiğin şey mutluluk muydu, yoksa “şimdi ne olacak?” sorusu mu?
- Hedeflerine ulaştığında bu tatmin ne kadar sürdü?
- Başarılarını başkalarının onayıyla mı, yoksa kendi değerlerinle mi ölçüyorsun?
- Hayatını tek bir hedefin üzerine mi kuruyorsun, yoksa farklı alanlardan da anlam devşirebiliyor musun?
- Günlük hayatta seni en çok mutlu eden küçük anlar neler?
Eğer bu soruların çoğunda kendini “boşluk” tarafında buluyorsan, Martin Eden sendromunun kıyısında olabilirsin. Ama bu farkındalık, aynı zamanda yeni bir başlangıcın anahtarıdır.
Simbians Platformu ile doğru ve güncel sağlık bilgisinin erişilebilir olmasını sağlıyoruz. Tüm içerikler sadece sağlık profesyonelleri ve tıbbi yazarlar tarafından hazırlanmaktadır.