2025 yılı Türkiye’de “Aile Yılı” ilan edildi. Aile kavramı, yalnızca bir sosyal yapı değil, bir ülkenin geleceğinin de temel taşı. Ancak bugün, ailelerin en büyük sıkıntılarından biri; annelerin doğum sonrası hem bedensel hem duygusal olarak toparlanmadan işe dönmek zorunda kalması.
Şu anda hem kamu çalışanları hem de özel sektör çalışanları için doğum izni 16 hafta. Yani yaklaşık dört ay. Dört ay sonra bir anne, henüz bebeğinin kokusuna doyamadan, emzirme düzeni tam oturmadan işine geri dönüyor. Bu noktada herkesin aklındaki soru aynı…
Bu süre gerçekten yeterli mi?
Doğum İzni 16 Haftadan 24 Haftaya Mı Çıkıyor?
16 Hafta Gerçek Hayatta Ne Anlama Geliyor?
Bir bebeğin ilk altı ayı, hayatının en kritik dönemidir. Uyku, beslenme, bağ kurma ve güven duygusunun temelleri bu dönemde atılır. Anne içinse bu, hem fiziksel iyileşme hem de yeni role uyum sürecidir.
Ama 16 hafta, bu süreç için oldukça kısa. Birçok anne, “daha hazır değilim” hissiyle işe dönüyor. Gündüz işe giderken aklı bebekte kalan, gece bebekle uykusuz kalan binlerce kadın… Bu, yalnızca bir zorluk değil, bir denge mücadelesi.
Bilimsel araştırmalar, doğum sonrası dönemde annelerin yeterli istirahate ve duygusal desteğe sahip olmamasının postpartum depresyon riskini artırdığını gösteriyor.
24 Haftalık Doğum İzni Gerçekçi Bir İhtiyaç
Bu nedenle doğum izninin 24 haftaya çıkarılması artık bir “istek” değil, bir gereklilik. Altı aylık bir izin süresi, hem annenin fiziksel toparlanması hem de bebeğin bağışıklık sistemi ve duygusal gelişimi için kritik öneme sahip.
Bir annenin, iş kaygısı taşımadan bebeğine odaklanabilmesi, hem onun ruh sağlığını korur hem de işe döndüğünde daha üretken olmasını sağlar. Çünkü iyi dinlenmiş, bebeğiyle güvenli bağ kurmuş bir anne, işine de huzurla döner.
Uzun doğum izni yalnızca bireysel bir hak değil, toplumsal bir yatırım. Sağlıklı bireyler, sağlıklı bağlarla büyür.
Aile Desteği Güzel Ama Yetersiz
Türkiye’de birçok anne, doğumdan sonra büyükanneler ve büyükbabaların desteğiyle nefes alıyor. Fakat bu destek ne kadar kıymetli olursa olsun, anne varlığının yerini tutmuyor.
Bir bebeğin güven duygusu, annesinin kokusuyla, ses tonuyla, varlığıyla oluşur. 16 haftalık kısa bir izin süresi, bu bağı tam olarak kurmaya yetmiyor.
Bu nedenle doğum izninin uzatılması, sadece bir “çalışma yasası değişikliği” değil; bir nesil politikası olarak görülmeli. Çünkü bir toplumun geleceği, bugün doğan bebeklerin nasıl büyüdüğüne bağlı.
Bakanlıklar Ortak Çalışma Başlattı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, doğum izninin uzatılması konusunda ortak bir taslak hazırlıyor.
Bu taslağın istişare süreci tamamlandıktan sonra Meclis’e sunulması bekleniyor. Eğer düzenleme yasalaşırsa, doğum izni 24 haftaya çıkarılacak.
Bu yalnızca yasal bir düzenleme değil; aynı zamanda kadınların iş gücüne katılımını destekleyen, aile bağlarını güçlendiren, bebek sağlığını koruyan bir sosyal reform olacak.
24 Haftalık İzin, Sadece Anneye Değil, Topluma da Kazandırır
Avrupa ülkelerinin büyük kısmında doğum izinleri 24 ila 52 hafta arasında değişiyor. Türkiye de bu adımı attığında, çalışan anneler için daha adil bir denge kurulmuş olacak.
Uzun doğum izni, kadınların işten kopmadan annelik yapabilmesini sağlar.
Bu da hem kadın istihdamını artırır hem de doğum oranlarının düşmesini engelleyebilir. Çünkü birçok kadın, “işimi kaybederim” korkusuyla çocuk sahibi olmayı erteliyor.
Anne ve Bebeğe Zaman Vermek, Geleceğe Yatırım Yapmaktır
Bir annenin bebeğiyle geçirdiği ilk altı ay, sadece bir “izin süresi” değil; bir bağ kurma dönemi, bir sevgi laboratuvarıdır. Bu dönemde annenin yanında olması, bebeğin tüm yaşamını şekillendiren güven duygusunun temelini atar. Doğum izninin uzatılması, anneliğe duyulan bir saygı, emeğin ve şefkatin tanınması anlamına gelir.
Artık zaman, annelere “daha fazla yetiş” demek yerine, onlara “biraz dinlen, birlikte büyüyün” diyebilmenin zamanı.
Simbians Platformu ile doğru ve güncel sağlık bilgisinin erişilebilir olmasını sağlıyoruz. Tüm içerikler sadece sağlık profesyonelleri ve tıbbi yazarlar tarafından hazırlanmaktadır.