Bir sağlık teknolojisi ürünü geliştirdiniz. Aylar süren çalışmalardan sonra ürününüz nihayet sahada: klinik testler tamam, ekonomik fizibilite sağlanmış, kullanıcı dostu bir arayüzle yayında. Ama beklenen olmuyor. Kullanım neredeyse yok. “Neden kimse bu sistemi kullanmıyor?” diye sorduğunuzda fark ediyorsunuz.
Sorun sistemde değil. Sorun, o sistemi kullanacak olan insanların yıllardır alıştığı yolları bırakmamasında.
Çünkü sağlık teknolojisi bir yazılım işi değil.
Davranış değişikliği işidir.
Harika Sağlık Teknolojileri Neden Kullanılmıyor?
Gerçek Rakibiniz Bir Başka Teknoloji mi, Yoksa Kas Hafızası mı?
Teknoloji dünyasında rekabet denince ilk akla gelen şey başka firmalardır. Ama sağlık teknolojisinde durum biraz farklı. Burada sizin en büyük rakibiniz, başka bir yazılım değil. Sizin rakibiniz; yıllardır bir hastanede kendi sistemini oluşturan hemşire, kendi notlarını alan doktor, formları sabah erkenden yazıcıdan çıkaran sekreterdir. Yani onların kas hafızasıdır.
Bu profesyoneller, sistem dışı çözümlerle işlerini yürütmeyi öğrenmiştir. Hatta çoğu zaman bu çözümler, sizin ürününüzden daha hızlıdır. Belki daha az doğru, belki daha az güvenli ama kesinlikle daha tanıdıktır. Ve tanıdıklık, bu kadar yoğun ve riskli bir iş temposunda altın değerindedir. Hız kazandırır, hata payını azaltır, zaman kazandırır.
Sağlık Çalışanları Neden Eski Yöntemleri Tercih Ediyor?
Cevap çok basit: Çünkü işe yarıyor.
Yıllar içinde sağlık çalışanları kendi küçük sistemlerini kurmuşlardır. Bu sistemler bazen el yazısıyla not tutmak, bazen informal iletişimle bilgi paylaşmak, bazen de hiç kapanmayan tarayıcı sekmelerinde gerekli dosyaları açık bırakmak gibi yöntemler içerir. Bunlara “geçici çözüm” (workaround) diyoruz. Ancak bu geçici çözümler, çoğu zaman sistemli ve işlevseldir.
Bir hemşire yeni sistemde bir hastanın serum geçmişini aramakla uğraşmak yerine, hemen diğer hemşireye sorar: “En son ne verdik buna?” Bu daha hızlıdır. Doktor, hasta geçmişini elektronik dosyadan okumak yerine kendi tuttuğu not defterine güvenir. Bu daha güvenlidir — en azından onun için. Kısacası, eski yöntem zaten çalışıyordur. Yeni sisteme geçmek, ekstra çaba, zaman ve risk demektir.
En Doğru Sistem Neden Yanlış Zamanın Kurbanı Olur?
Pek çok sağlık teknolojisi ürünü, kağıt üzerinde kusursuzdur. Klinik testlerden geçmiştir, ekonomik katkısı hesaplanmıştır, sistem hatasızdır. Ancak sahaya indiğinde gerçek dünya koşullarıyla çarpışır. Bu çarpışmanın nedeni, ürünün “yanlış” olması değil; gerçek dünyanın henüz o kadar “doğru” olmamasıdır.
Siz sisteminizin daha verimli olduğunu anlatırsınız. Ama kullanıcı size şöyle der;
“Biz zaten bu işi yapıyoruz.”
Ve haklıdır. Çünkü sizin “çözdüğünüz” şey, onun çoktan başka yollarla çözdüğü bir meseledir. Sorunu çözmek, onun çözümünü çözmek anlamına gelmez.
Davranış Değişikliği Nerede Başlar?
Değişim, insanı gözlemlemekle başlar. Yeni bir sistem kurmadan önce yapılması gereken ilk şey, kullanıcının günlük iş akışını haritalamaktır.
Nerede takılıyor?
Nerede kopyala-yapıştır yapıyor?
Neleri sistem dışı çözüyor?
Tüm bu davranışlar, sizin için çok değerli geri bildirimlerdir.
Her workaround, aslında sistemin eksik bıraktığı bir ihtiyacın sonucudur. Bunu bir şikâyet değil, bir tasarım ipucu olarak görmek gerekir. Siz sistemin işleyişini gösteren bir demo yaparken, o sağlık çalışanı zaten yıllardır kendi demosunu uyguluyordur. Üstelik gerçek hastalarla, gerçek zaman baskısıyla.
Yeni Sistem Gerçekten Tanıdık mı?
Sağlık çalışanlarının yeni bir sistemi benimsemesi için sistemin “akıllı” olması yetmez. O sistemin tanıdık gelmesi gerekir. Alışkanlıklarla çatışmaması, hatta mümkünse onları taklit etmesi gerekir. Yani sistemin tasarımı, kullanıcıya şunu hissettirmelidir:
“Zaten yaptığın şeyi yapmaya devam edeceksin… sadece biraz daha kolay olacak.”
Bu noktada, sistemin yeniliğinden çok tanıdıklığı önem kazanır. Bir sistem ne kadar az “yeni” görünürse, o kadar kolay benimsenir. Çünkü kullanıcılar mükemmeli değil, tanıdık olanı tercih eder.
Küçük Değişikliklerle Büyük Etki Mümkün mü?
Evet. Hatta sağlıkta dönüşüm genellikle böyle olur.
Yazılım geliştiricilerin ve tasarımcıların sorması gereken en kritik soru şudur.
“Kullanıcıdan isteyebileceğim en küçük davranış değişikliği nedir ve bu değişiklik ona en büyük faydayı nasıl sağlar?”
Bu yaklaşım, direnci azaltır. Sağlık çalışanını yormaz, korkutmaz, zorlamaz. Yeni sistem onun için tehdit değil, destek unsuru hâline gelir. Böylece sistem bir “engel” değil, bir “kolaylaştırıcı” gibi algılanır.
Asıl Dönüşüm Nerede Başlar?
Sağlıkta dijital dönüşüm gösterge tablolarında başlamaz. Lansman sunumlarında, yönetim odalarında da değil. Dönüşüm, servis koridorunda, gece nöbetinde, hemşirenin çantasındaki not defterinde başlar.
Gerçek başarı, bir ürünü yayına almak değil, o ürünün sessizce ama istikrarlı şekilde kullanılmaya başlanmasıdır. Ve bu da teknolojiyle değil, insanla başlar.
Teknolojiyi Değil, Davranışı Tasarlayın.
Sağlık teknolojileri dünyasında kazanan ürün, en akıllı olan değil; en az rahatsız eden üründür. Kullanıcıyı anlamadan, alışkanlıkları gözlemlemeden, kas hafızasını hesaba katmadan geliştirilen her sistem; ne kadar teknik olarak doğru olursa olsun, sahada tozlanmaya mahkûmdur.
Bu yüzden bir sonraki ürününüzde ya da güncellemenizde şunu unutmayın:
Koddan önce davranışı gözlemleyin.
Workflow’tan önce workaround’ları haritalayın.
Ve teknolojiyi değil, tanıdıklığı tasarlayın.
Çünkü sağlıkta gerçekten fark yaratan sistemler, insanlar tarafından en kolay benimsenenlerdir.
Simbians Platformu ile doğru ve güncel sağlık bilgisinin erişilebilir olmasını sağlıyoruz. Tüm içerikler sadece sağlık profesyonelleri ve tıbbi yazarlar tarafından hazırlanmaktadır.