Bu içerikle Parkinson hastalığı kokusu olarak tanımlanan özel kimyasal değişimlerin nasıl fark edildiğini, bu kokunun bilimsel olarak nasıl analiz edildiğini ve Parkinson’un motor belirtileri başlamadan önce tanınmasında nasıl kullanılabildiğini öğreneceksiniz. Koku duyusunun tıbbi tanıdaki devrim niteliğindeki rolüne tanık olmaya hazır olun.
Parkinson Hastalığı Nedir?
Parkinson hastalığı, beyindeki dopamin üreten sinir hücrelerinin zamanla kaybına bağlı olarak gelişen ilerleyici bir nörolojik hastalıktır. Hareket kontrolünü etkileyen bu hastalık, titreme, hareketlerde yavaşlama, kas sertliği ve denge sorunları gibi belirtilerle kendini gösterir. Ancak bu belirtiler ortaya çıkmadan önce hastalık yıllarca sessiz kalabilir.
Parkinson Erken Tespit Edilebilir mi?
Geleneksel tanı yöntemleri genellikle motor belirtiler ortaya çıktıktan sonra uygulanır. Oysa bilim insanları, Parkinson’un daha erken dönemlerde vücutta bıraktığı kimyasal izlerin analiz edilerek tanı konabileceğini keşfetmiştir. Bu sayede Parkinson, hareket bozuklukları başlamadan yıllar önce fark edilebilir. Bu erken teşhis, yaşam kalitesini artırma ve tedavi planlamasında devrim yaratabilir.
Joy Milne ve “Parkinson Hastalığı Kokusu” Keşfi
Joy Milne, İskoçya’da yaşayan emekli bir hemşiredir. Eşi Les’e 45 yaşındayken Parkinson teşhisi konduğunda, Joy aslında yıllar öncesine dayanan farklı bir durumu hatırladı. Eşinin vücudundan gelen kokuda belirgin bir değişiklik fark etmişti. Bu koku, Joy’un tanımıyla misk gibi, tatlımsı ama ağır ve metalik bir kokuydu. İlk başta bunun hastalıkla ilgili olabileceğini düşünmemişti. Ancak zamanla Parkinson hastası başka insanlarla karşılaştığında, aynı kokuyu tekrar tekrar hissetmeye başladı. Bu durum onun için artık bir tesadüf olmaktan çıkmıştı.
Joy’un olağanüstü koku alma duyusu, bilimsel adıyla hiperosmi, aslında birçok kişinin fark edemeyeceği kimyasal değişiklikleri fark etmesine imkân tanıyordu. Joy, çevresindeki insanlarda bu kokuyu hissettikçe, bu duyumun hastalıkla doğrudan bağlantılı olabileceğini düşünmeye başladı. Bu sıra dışı yeteneğini araştırmacılarla paylaştığında başta şaşkınlıkla karşılandı, ancak bilim insanları bu iddianın peşinden gitmeye karar verdiler.
Joy’un katkısıyla yapılan ilk deneylerden biri oldukça basitti ama etkileyiciydi: Parkinson hastalarının ve sağlıklı bireylerin giydiği tişörtler bir kutuya yerleştirildi ve Joy’dan bu tişörtleri koklayarak kime ait olduğunu söylemesi istendi. Joy, neredeyse tamamen doğru tahminlerde bulundu. Hatta bir tişörtte Parkinson kokusu olduğunu söylemesine rağmen, o kişi o zaman hasta değildi. Ancak birkaç ay sonra o kişiye de Parkinson teşhisi kondu. Bu olay, bilim insanlarını şaşkına çevirdi ve çalışmalara hız verildi.
Bu noktada, Manchester Üniversitesi’ndeki bilim insanları Joy’un bu gözlemlerini bilimsel bir zemine taşımaya karar verdiler. ‘Parkinson’un kokusu’ olarak adlandırılan bu olgunun, aslında ciltteki sebum tabakasında yer alan bazı uçucu kimyasallar nedeniyle oluştuğu keşfedildi. Böylece Parkinson’un, henüz motor belirtiler başlamadan önce cildin yaydığı kimyasal kokularla tespit edilebileceği bilimsel olarak kanıtlanmış oldu.
Bilimsel Araştırmalar ve Sebum Analizi
Manchester Üniversitesi’nde Prof. Perdita Barran liderliğinde yürütülen araştırmalarda, Parkinson hastalarının cildinden salgılanan sebumda diğer insanlardan farklı kokusal bileşenler bulunduğu keşfedildi. Bu bileşikler, Uçucu Organik Bileşikler (VOCs) olarak adlandırılan ve burun tarafından algılanabilen kimyasallardır.
Araştırma ekibi, gelişmiş kütle spektrometrisi yöntemleri ile bu VOC’leri analiz ederek Parkinson hastalarına özgü bir kimyasal imza tanımladı. Geliştirilen tanı testi, sadece birkaç dakika süren bir cilt sürüntüsüyle uygulanabiliyor ve klasik tıbbi cihazlarla kolayca uyum sağlayabiliyor. Bu durum, Parkinson’un hem hızlı hem de maliyeti düşük bir şekilde teşhis edilmesinin önünü açıyor.
Bu çalışma ile sadece Parkinson hastalığının erken tanısında değil, aynı zamanda koku bilimini tıbbi teşhise entegre etmede önemli bir adım niteliğindedir. Kokunun sadece sosyal ya da estetik değil, aynı zamanda biyolojik bir belirteç olarak kullanılması, tıp tarihinde oldukça yenilikçi bir yaklaşımdır.
Joy Milne’in kişisel farkındalığı ve bilim insanlarının bunu bilimsel yöntemlerle doğrulaması, hasta hikayelerinin ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha göstermektedir. Bu çalışmaların klinik kullanıma geçmesi halinde;
- Parkinson’un motor belirtileri ortaya çıkmadan önce erken tanı imkanı,
- Hastalığın seyrini izlemek ve tedavi etkinliğini değerlendirmek,
- Daha az invaziv ve konforlu bir tanı yöntemi sunması,
- Mevcut teknolojilerle uyumlu olması nedeniyle klinik uygulamaya hızla geçebilme potansiyeli oluşturmaktadır .
Simbians Platformu ile doğru ve güncel sağlık bilgisinin erişilebilir olmasını sağlıyoruz. Tüm içerikler sadece sağlık profesyonelleri ve tıbbi yazarlar tarafından hazırlanmaktadır.
Kaynaklar
Sinclair, E., Trivedi, D. K., Sarkar, D., Walton-Doyle, C., Milne, J., Kunath, T., … & Barran, P. (2021). Metabolomics of sebum reveals lipid dysregulation in Parkinson’s disease. Nature communications, 12(1), 1592.
Trivedi, D. K., Sinclair, E., Xu, Y., Sarkar, D., Walton-Doyle, C., Liscio, C., … & Barran, P. (2019). Discovery of volatile biomarkers of Parkinson’s disease from sebum. ACS central science, 5(4), 599-606.
Parkinson’s UK (2022). Smelling Parkinson’s: Joy Milne’s story and scientific progress.
https://www.parkinsons.org.uk/news/smelling-parkinsons-research-could-make-it-quicker-and-easier-diagnose-parkinsons Erişim Tarihi: 14.07.2025