Bir ormanın kıyısında durduğunuzu hayal edin. Kuşların şarkısı kulaklarınızı dolduruyor, yaprakların arasından süzülen ışıkla dans eden gölgeler gözlerinizin önünde hareket ediyor. Nefes aldığınızda ciğerlerinize dolan havanın serinliği, şehrin kalabalığında bulamayacağınız bir ferahlık veriyor. İşte tam bu noktada fark ediyoruz ki, orman sadece ağaçlardan oluşan bir alan değil; hayatın kendisinin devamlılığını sağlayan görünmez bir ağdır.
Ormanlar yazın havayı 5–8 derece serinletir, kışın ise 1–3 derece ısıtır. Bu, yalnızca bizim hissettiğimiz sıcaklık farkı değil; tarım ürünlerinden şehirlerdeki yaşam kalitesine kadar birçok şeyi etkileyen büyük bir denge unsurudur. Orman, doğanın nefes alma biçimidir. Nem dengesini korur, susuzluğun getirdiği çatlakları onarır. Bir anlamda, toprağa ve insana aynı anda şifa verir.
Düşünün.
Bir hektar kayın ormanı yılda 68 ton tozu emer. Çam ormanı 40 ton, ladin ormanı 32 ton…
Bu rakamlar, şehrin dumanlı havasını filtreleyen devasa bir akciğerin sessiz çalışması gibidir. Ormanlar olmasa nefes aldığımız hava çok daha kirli olurdu. Çocuklarımızın ciğerlerine dolan her soluk, bu dev akciğerlerin bize sunduğu bir armağandır.
Yapraklı ağaçlardan oluşan bir bölgede 50’den fazla kuş türü yaşar. Bu çeşitlilik sadece kuşlara ait bir zenginlik değil, doğanın ne kadar dengeli çalıştığının kanıtıdır. Bir kuş türünün yok olması, bir böceğin artışı demek olabilir; bir böceğin artışı, bir tarım ürününün zarar görmesi demektir. Orman, görünmeyen bağlarla bütün hayatı birbirine bağlar.
Humus üretimine bakalım. Orman, ağaçsız bir alandan tam 8 kat daha fazla humus üretir. Yani toprağı daha bereketli, daha canlı kılar. Bu humus olmadan tarım toprağı verimsizleşir, bitkiler güçsüzleşir, gıda zincirimiz kırılmaya başlar. Bir orman, soframıza gelen ekmeğin bile gizli ortağıdır.
25 metre boyundaki bir kayın ağacı saatte 1,5 kilo oksijen üretir. Basit gibi görünse de bu, onlarca insanın aynı anda nefes almasını sağlayan görünmez bir desteğe eşdeğerdir. 100 yaşına ulaşmış bir kayın ağacı ise tek başına 40 kişinin çıkardığı karbondioksiti yok eder. Kısacası, bir ağacın gölgesine oturduğumuzda sadece serinlemiyoruz; aynı zamanda hayatımızı sürdürecek nefesi de paylaşıyoruz.
Ormanların suyla olan ilişkisi de unutulmamalıdır. 100 yaşındaki bir kayın ağacı yılda 30.000 litre suyu kökleriyle çeker ve erozyonu önler. Bu, toprağın kaymasını engelleyip sellerin yıkıcı gücünü azaltır. Yani orman, köyleri, şehirleri, yolları ve tarlaları koruyan doğal bir kalkan görevi görür. Bazen biz fark etmesek de, orman sessizce bizi korumaktadır.
İşte bu yüzden, orman yalnızca bir ağaç topluluğu değildir. Bir orman, şehirlerin gürültüsünden kaçtığımız huzurlu bir mekân olmanın ötesinde, hayatın görünmez kahramanıdır. Oksijenimizdir, suyumuzdur, toprağımızın bereketidir, çocuklarımızın geleceğidir. Bir orman yok olduğunda sadece ağaçları değil; kuşları, toprağı, suyu, havayı ve en nihayetinde insanı da kaybederiz.
Bugün elimizde hâlâ nefes alabildiğimiz ormanlar var. Onların varlığı, bize bir görev yükler: Korumak. Çünkü ormanları korumak aslında kendimizi korumaktır. Bir ağacı dikmek, yalnızca bir gövdeyi toprağa yerleştirmek değil; geleceğe nefes, toprağa güç, gökyüzüne umut ekmektir.
Gelin, ormanlara sadece bir manzara gibi bakmayalım. Onları sadece piknik yaptığımız, yürüyüşe çıktığımız, tatilde uğradığımız alanlar olarak görmeyelim. Orman, bizden önceki kuşakların bize bıraktığı, bizim de çocuklarımıza bırakmakla yükümlü olduğumuz en değerli emanettir.
Orman, sadece bir orman değildir. Orman, hayatın kendisidir.
Bugün sen de küçük bir adım atabilirsin. Bir fidan dik, bir ormanı sahiplen, bir nefesin koruyucusu ol. Çünkü senin ektiğin her fidan, yarının çocuklarına bırakacağın en değerli miras olacak.
Simbians Platformu ile doğru ve güncel sağlık bilgisinin erişilebilir olmasını sağlıyoruz. Tüm içerikler sadece sağlık profesyonelleri ve tıbbi yazarlar tarafından hazırlanmaktadır.