Bu yazımda onkoloji (kanser bilimi) teması içerisinde ağız kanseri ve ağız mikrobiyotasını inceleyeceğim. Yazımında başında mikrobiyotanın tanımını yapmak istiyorum. Mikrobiyota; vücudumuzda yaşayan mikroorganizmaların tamamına verilen addır.
Günümüz gelişen teknolojisi ile gündem olma yolunda sağlam adımlar atan ağız mikrobiyomu ve ağız kanserini yeni dikilen bir çınar fidanı olarak değerlendirebiliriz. Dünya çapında mikroorganizma-konak canlı ilişkisinin hastalıkların her basamağında direkt veya indirekt olarak yer aldığının günden güne giderek daha fazla farkındalık yaratması bu fidanın gelişen teknoloji ile daha hızlı kökleneceği ve bilimi insanlık yararına kullanan her toplum için faydalı bir araç haline geleceği kaçınılmaz olacaktır.
Şimdi kısaca ağız kanseri, ağız mikrobiyomu ve yapılan çalışmalara bir göz atalım.
Ağız, mukozalı bir astar ile kaplıdır ve bu tabaka skuamöz (deri benzeri) hücrelerinden oluşur. Kanser oluşumu çoğunlukla bu düz, ince, yassı hücrelerde gelişmeye başlar. Bu hücrelerde gelişmeye başlayan anormal değişiklikler her zaman olmasa da çoğunlukla kanserli hücre hattının oluşmasının belirtileridir.
Ağız kanseri yatkınlığı ve gelişiminde temel olarak çok sayıda risk faktörü, sağlıksız hayat alışkanlıkları ve kronik inflamasyon ve enfeksiyonlardan sorumlu olduğu kabul edilmiştir. Yapılan son çalışmalarda mikrobiyota değişikliklerin de ağız kanseri gelişimine etkisi araştırılmaya başlamıştır. Özellikle bazı özel bakteri gruplarının ağız kanseri ile ilişkisi deneysel olarak ortaya konulmuştur.
Ağız mikrobiyotası yaklaşık olarak 600 bakteri türünden oluşmaktadır. Ancak bu bakteri türlerinin çoğu laboratuvar ortamında kültürlenememektedir. Gelişen gen dizileme stratejileri sayesinde kültürlenemeyen bu bakterilerin kimlik tayinleri daha kolay hale gelmeye başlamıştır.
Bilim insanları günümüzde bakteriler ve fizyolojik koşullar arasındaki değişim üzerine yoğunlaşmaya başlamışlardır. Yapılan araştırmalar sonucu bu değişimler göz önüne alındığında ağız kanserinin ağız mikrobiyotası ve özellikle bağırsak mikrobiyotası çeşitliliği arasındaki ilişki dikkat çekmektedir. Her ne kadar bazı bakteri türleri ile ağız kanseri arasındaki ilişki kesin olarak ortaya konmuş olmasına rağmen bu ilişkinin tek bir patojen (mikrop) kaynaklandığı sınırlaması getirilemez. Ayrıca oral mikrobiyota (ağızdaki mikroorganizmalar) ve mikrobiyom analizi için uygun protokollerin değerlendirilebilmesi için uyumlu bir analitik değerlendirme bulunmamaktadır. Sonuç olarak ağız kanseri teşhisi için yeni mikrobiyal belirteçlerin geliştirilmesi gerekmektedir.
Ağız Sağlığı Bozulması Ağız Kanserini Nasıl Etkiler?
Gözlemsel çalışmalar sonucu düzensiz diş fırçalanması, diş çürümesi gibi ağız içinde meydana gelen bozukluklar ağız kanseri ile ilişkilidir. Aynı zamanda yapılan araştırmalar diş ve diş eti hastalıklarının ağız tümörlerinin oluşmasını arttıran bir risk olarak değerlendirmektedir. Kanser hastalarında mikrobiyom değişiklikler olmasına rağmen diş kaybından sonra bu değişiklikler daha belirgin hale gelir. Sonuç olarak hem mikrobiyom değişikliklerin hem de diş kaybının ağız tümörü oluşum riskini arttırmaktadır.
Uluslararası Probiyotik ve Prebiyotik Bilimsel Birliğine göre probiyotikler, yeterli miktarda uygulandığında konak canlıya olumlu yönde etkisi olan canlı mikroorganizmalardır. Dünya çapında yaklaşık 19 milyon yeni kanser vakası teşhis edildi ve 2020’de 10 milyon insan hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin dudak ve ağız boşluğu kanseri olanların sayısı ise 377.713. Günümüz yapılan çalışmalarda ağız boşluğu kanserinde probiyotik kullanımının potansiyel rolü göz önüne alındığında probiyotiklerin kanser gelişimini durdurduğu hipotezinin değerlendirilmesi gün geçtikçe değer kazanmaktadır.
İnsan klinik çalışması olmayan beş araştırmanın sonucunda bilim insanları ağız kanserini durdurucu 4 probiyotik türün keşfini gerçekleştirdiler. Bu türler A. Syzygii, L. Plantarum, L. Salivarius ve AJ2. Bu probiyotik türleri ağız boşluğunda gelişim gösteren kanser hücrelerinin çoğalmasını ve gelişmesini önlediği gösterilmiştir. Özellikle L. Salivarius türü ağız kanseri gelişimini yaklaşık %95 oranında azalttığı gösterilmiştir. Bu sınırlı bulgular probiyotikler ve ağız kanseri gelişiminde yeterli veri sağlamamakla birlikte, hastanın ağız mikrobiyota değişimi, kanser oluşum ve gelişim evreleri ve yararlı -zararlı birçok bakteri türünün değerlendirilmesi ağız kanserinde yeni alternatif çözümleri ortaya çıkaracağı düşünülmektedir.
Oral Probiyotiklerin Ağız Sağlığını Korumadaki 3 Önemli Rolü
Plak Oluşumunu Önleme
Hepimizin ağzında birçok farklı bakteri türü yaşamını devam ettirir ve bazıları plak oluşumuna neden olur. 2016’dan yapılan bir araştırma, A12 olarak bilinen bir bakteri suşunun (grubunun), Streptococcus mutans adı verilen, dişte boşluk oluşumuna neden olan bir bakteriyle savaşmaya yardımcı olabileceğini buldu. S. Mutans, şeker moleküllerini laktik aside dönüştürerek ağızda boşluklara ve plaklara yol açan asidik bir ortam yaratır. Araştırmacılar laboratuvarda her iki bakteri türünü birlikte büyüdüklerinde A12 bakterileri S. mutantların büyümesini ve herhangi bir plak yapmasını engellediği sonucuna ulaşmışlardır.
Ağız Kokusu İle Mücadele
Çeşitli çalışmalarda probiyotiklerin kötü ağız kokusunu giderici etkisi üzerine odaklanılmıştır. Kötü ağız kokusuna genellikle ağız ya da bağırsakta koloni olmuş bakteriler neden olur. Yapılan bir çalışmada, 23 kişi antimikrobiyal gargara kullandı ve daha sonra üç gün boyunca probiyotik Streptococcus salivarius ile plasebo takviyesi almıştır. Probiyotik alan kişilerin yüzde 85’inin ağız kokusuna neden olan bakteri miktarında büyük düşüşler olduğu gösterilmiştir.
Yapılan çalışmalarda oral probiyotiklerin ağız kokusuyla ne kadar iyi savaşabileceğini veya önleyebileceğini kanıtlamak için daha fazla araştırma yapılması gerektiği vurgulanmaktadır.
Diş Eti Sağlığını Koruma
2006 yılında yapılan bir çalışmada probiyotiklerin diş eti iltihabı semptomlarını azaltabileceğini göstermektedir. Araştırmacılar, diş eti iltihabı olan 59 kişiye Lactobacillus reuteri ve plasebo olarak bilinen probiyotik bakteri içeren bir takviye verdi. Katılımcılar araştırmacılar tarafından 2 hafta sonra değerlendirildiğinde, en yüksek dozda probiyotik alan grupta diş eti iltihabı semptomlarının en aza indiğini gözlemlemişlerdir. Aynı zamanda probiyotik alan kişilerde daha az plak oluşumu gözlenmektedir.
Yapılan bütün çalışmalar göz önüne alındığında, uygun miktarlarda ölçülü probiyotik kullanımı ağız kanserinde antikanser farmakolojik tedavilerin geliştirilmesinde yeni bir basamak olabileceği düşünülmektedir. In vitro ve in vivo olarak yapılan çalışmalar probiyotiklerin olumlu etkilerini göstermelerine rağmen ağız kanseri ve probiyotik tedavisi arasındaki ilişkiyi gösteren çok az sayıda çalışma mevcuttur.
Probiyotiklerin bağırsak sistemi ve kolon kanseri üzerindeki olumlu etkilerinden yola çıkarak ağız kanseri üzerinde de olumlu etkileri olabileceğine dair bilim insanları tarafında geliştirilen hipotezler mevcuttur.
Bu hipotezlerden yola çıkarak bilim insanlarının yapacakları çalışmalarda ağız mikrobiyomu ve ağız kanseri arasındaki ilişkiyi gelişen teknoloji ile daha anlamlı yapacak oluşu yeni tedavi yöntemlerini de beraberinde getirecektir.