Acil serviste uzun bir süre çalıştım. Aralıklı olarak yoğun bakım ünitelerinde de HELP yöntemi ile destek personel olarak çok fazla bulunma fırsatı yakaladım. Özellikle bu iki sağlık bakım üniteleri çok seslidir. Sürekli bipleyen ve alarmları çalan cihazlar bulunur.
Hastanelerde bipleyen alarmlar bir ölüm kalım meselesidir.
Ancak bu kadar çok alarmların sürekli çalması, sağlık çalışanlarının Alarm Yorgunluğu yaşamasına ve bu durumun da bakımı olumsuz etkilemesine neden olabilir.
Araştırmacılar, bir alarmın sesini müzik enstrümanlarının özelliklerini içerecek şekilde değiştirmenin, bu karmaşık gürültünün ortasında daha yararlı hale getirebileceğini gösteriyor.
İşitsel alarmlar hastanelerde hasta başına günde 300 kez çalabiliyor. Ancak bunların sadece küçük bir kısmı acil müdahale gerektiriyor. ABD Gıda ve İlaç İdaresi’nden alınan veriler, alarm yorgunluğunun (sağlık çalışanlarının alarmları kapatması veya yeniden başlatmayı unutması dahil) ve alarmla ilgili diğer sorunların beş buçuk yıl içinde 566 ölümle bağlantılı olduğunu gösteriyor.
Vanderbilt Üniversitesi Tıp Merkezi Anestezi Uzmanı Joseph Schlesinger, hastanede geçirdiği tipik bir günün ardından, “Kulaklarımda bip sesleriyle ayrılırdım” diyor. Schlesinger, müzik seslerinin hastane alarmlarını nasıl iyileştirebileceğini analiz etmek için Ontario’daki McMaster Üniversitesi’nde müzik biliş araştırmacısı olan Michael Schutz ile iş birliği yaptı.
2015 yılında Schutz ve Schlesinger, daha yumuşak seslerin meşgul sağlık çalışanlarının dikkatini çekmesini sağlayabilecek TINI adı verilen müzikal nitelikleri incelemeye başladı. Çoğu şarap kadehi şıngırtısı gibi kısa süreli yüksek frekanslı enerji patlamaları içeren “perküsif” tınıya sahip seslerin düşük ses seviyesinde bile öne çıktığını buldular. Buna karşılık, geri geri giden bir kamyonun bip sesi gibi yüksek frekanslı bileşenlerden yoksun yüksek sesli, “düz” tonlar kaybolduğunu tespit ettiler. Araştırmacılar o zamandan beri katılımcıların farklı ses ve melodilerinin rahatsızlık, algılanabilirlik ve tanınabilirlik açısından değerlendirdikleri deneyler gerçekleştirdiler.
Perioperatif Bakım ve Ameliyathane Yönetimi’nde detaylandırılan yeni bir çalışma için araştırmacılar katılımcılara farklı tınılara sahip aynı nota dizilerini dinletti. Bu dizileri en az rahatsız edici kılan seslerin, hatırlanabilirlikte bir azalma olmaksızın, vurmalı sesler olduğunu tespit ettiler. Ayrıca monoton mekanik bip sesleri gibi birkaç homojen ses yerine, ksilofonun ping’i gibi karmaşık, zamana göre değişen harmonik üst tonlara (tek bir ses içindeki birçok bileşen) sahip olduğunu buldular.
İngiltere’deki Plymouth Üniversitesi’nde Profesör olan Uygulamalı Psikolog Judy Edworthy, müzik tonlarının alarmları iyileştirmeye yardımcı olabileceği bulgusunun gelecekteki hasta izleme ve ekipman tasarımları için önemli olduğunu söylüyor. Yine de “herhangi bir ses sürekli yanlışsa alarm yorgunluğuna neden olabilir” uyarısında bulunuyor.
Bu konuda Türkçe literatürü araştırdığımda iki özgün makaleye denk geldim.
ARAŞTIRMA 1
Bunlardan birisi bir eğitim araştırma hastanesinin erişkin cerrahi yoğun bakım ünitesinde monitör alarm parametrelerini ve hemşirelerin verdiği yanıtları gözlemleyerek yapılmış. Araştırma kapsamında 33 hastanın gece ve gündüz vardiyasında birer saatlik monitör verisi gözlemi ile 1197 alarm verisi izlenmiş. Bu alarmların;
- %42’si oksijen satürasyonu,
- %27’si parsiyel nabız,
- %18’i kan basıncı ve
- %13’ü kalp atış hızı alarmından oluştuğu tespit edildiği belirtilmektedir.
Gözlemsel süreçlerde elde edilen verilerde ise;
- Hemşirelerin 538 alarma yanıt verdikleri,
- hastaların %61’inin alarmına birden fazla hemşire ile çoklu yanıt verildiği,
- hastanın kendi hemşiresinin bir ve üzerinde alarma yanıt verdiği hasta oranı %30 olduğu ve
- hastaların %9’unun alarmlarına hiç girişimde bulunulmadığına yer verilmiş.
Peki, hemşireler alarmları yönetmek için neler yapmışlar?
- %16 oranında pulse oksimetre cihazını düzeltme ile oksijen düzeyini kontrol etme ve/veya ayarlama,
- %15 oranında hekime bilgi verme,
- %11 oranında hekim istemi kontrolü,
- %10 oranında ek ilaç tedavisi uygulama,
- %9 oranında derin trakeal aspirasyonu yapma,
- %8 oranında EKG çekilmesi ve elektrotları kontrol etme/şekillendirme,
- %7 oranında hastayı termal battaniye ile ısıtma işlemi yapmışlar.
ARAŞTIRMA 2
İkinci araştırma bir üniversite hastanesindeki yoğun bakım hemşirelerinin alarm yorgunluğu ve etkileyen faktörlerin belirlenmesi amacıyla yapılmış ve veriler alarm yorgunluğu ölçeği ile toplanmış. Yapılan analizlerde yoğun bakım hemşirelerinin alarm yorgunluklarının ortalamanın altında olduğu ve hemşirelerin alarmlardan rahatsızlık düzeyi arttıkça alarm yorgunlukları arttığı tespit edilmiştir.
Böyle bir ölçeğin varlığını bilmiyordum. Öğrenmiş oldum. 😊 Bknz. Alarm Yorgunluğu Ölçeği
Sağlık alanında geliştirilen tıbbi cihazların genellikle deneyim odaklı değil, rekabet edilen firmanın ürünü odaklı geliştirilmesi bu tarz sorunların oluşmasını sağlıyor. Bu bilimsel çalışmaları ele alan ve geliştirilecek tıbbi cihazlarda sağlık profesyonellerinin, hastaların ve diğer kullanıcıların deneyimleri üzerinden seslerinin geliştirilmesi gerektiği bariz göze çarpmaktadır.
Türkiye’de tanımlayıcı analiz yapmak yerine var olan tanımlayıcı analizler üzerinden pratik çözümlerin geliştirilmesi tarafına geçmeliyiz!
Simbians Spaces alanında daha iyi olmanızı sağlayacak özel içeriklerimize ulaşın.
Kaynaklar
https://www.scientificamerican.com/article/making-alarms-more-musical-can-save-lives/ Erişim Tarihi: 17.03.2024
Anderson, C. J., Sreetharan, S., López, A. E. E., Schlesinger, J. J., & Schutz, M. (2023). Improving auditory alarms: Reducing perceived annoyance with musical timbre (a randomized trial). Perioperative Care and Operating Room Management, 32, 100332.
Gül, G., & İntepeler, Ş. S. (2021). Yoğun bakım ünitesindeki monitör alarmları ve hemşirelerin alarm yönetimi: gözlemsel çalışma. Sağlık ve Hemşirelik Yönetimi Dergisi, 8(3), 429-438.
Kızılcık Özkan, Z., Dığın, F., & Osmanlı Karbuz, G. (2023). Yoğun Bakım Hemşirelerinin Alarm Yorgunluğu ve Etkileyen Faktörler. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 49(2), 145-150. https://doi.org/10.32708/uutfd.1265678