Bu yazımda içimizde bulunan fakat çoğu zaman farkında olmadığımız dişi ve eril unsurlar olan Anima ve Animus konularına değineceğim.
Jung 1913’ten sonra bilinçdışının derinliklerinde yüzerken bir gün bir ses duymuştu. Bu ses ona uğraştığı şeylerin bilim değil bir sanat olduğunu fısıldıyordu. Bunu duymak pek hoşuna gitmedi ilk başlarda, hatta bir süre inatlaştı bu fikirle. Ancak sonra bunu kendi içinde analiz etmeye çalıştığında konuşanın bir kadın olduğunu fark etti.
Peki, kendi içinde konuşan bu kadın kimdi?
Dahası ne istiyordu ondan?
Çalışmalarının sonunda her erkeğin bilinçdışında var olan tipik bir arketip olduğu fikrini çıkardı ve ona bir isim verdi: Anima ve Animus.
Erkeğin içindeki kadın, kadının içindeki erkek…
Konuya başlamadan önce Carl Gustav Jung kimdir?
Tanıyalım…
Carl Gustav Jung, 1875 yılında İsviçre’nin Kesswil kentinde doğmuş ve 1961 yılında İsviçre’de hayatını kaybetmiştir. Jung, İsviçreli bir psikiyatristtir ve analitik psikolojinin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Psikoloji, antropoloji, din, mitoloji ve sembolizm gibi konulara olan ilgisiyle de tanınmaktadır.
Jung, Sigmund Freud ile tanıştıktan sonra, Freud’un psikanalitik teorilerinden etkilenmiştir ve onunla yakın bir ilişki geliştirmiştir. Ancak, zamanla Jung’un kendi teorileri geliştirmesi ve Freud’un görüşlerine karşı çıkmasıyla ayrılık yaşanmıştır. Jung, özellikle Freud’un cinsellik odaklı yaklaşımına karşı çıkarak, insanın daha geniş bir psikolojik yapıya sahip olduğunu ve kolektif bilinçaltının da önemli bir rol oynadığını savunmuştur.
Jung’un teorileri, analitik psikoloji olarak bilinir ve insanın psikolojik yapısını anlamak için semboller, rüyalar ve mitolojiler gibi unsurları da içeren geniş bir yaklaşım benimser. Jung, aynı zamanda, insanın kendisiyle ve evrenle olan bağlantısını da önemser ve bu konularda da çalışmalar yapmıştır.
Anima ve Animus Nedir?
Jung, insan psikolojisindeki cinsiyet ayrımının biyolojik cinsiyet ile tam olarak örtüşmediğini düşünmüştür. Bu nedenle, erkeklerin ve kadınların bilinçdışında eril ve dişi unsurların var olduğuna inanmıştır. En derin içgörülerinden birinde şunu ortaya koymuştur: Genetik olarak her erkekte çekinik dişi kromozomlar ve hormonlar olduğu gibi; aynı şekilde her kadında da azınlık unsurunu oluşturan bir grup eril psikolojik özellik vardır. Jung, erkekteki dişil yana anima; kadındaki eril yana ise animus adını vermiştir.
Anima, erkeklerin bilinçdışında bulunan dişi yönü ifade etmektedir. Erkekteki anima, duygusal, hassas, yaratıcı ve hayal gücüne sahip olan dişi unsurları temsil eder. Jung, erkeğin animasının, annesi, kız kardeşi veya diğer kadın figürlerle olan ilişkilerinden etkilendiğini düşünmüştür.
Örneğin, erkek çocuklarının anneleriyle ilişkileri, erkeklerin ilerideki romantik ilişkilerine yansıyabilir. Ayrıca, erkekteki anima, sanat, şiir ve diğer yaratıcı faaliyetlerde de kendini gösterebilir. Erkek animasını sadece annesiyle olan ilişkisi ve diğer kadınlar üzerinden yansıtarak göstermez.
Erkek ayrıca animayı nesnelere de yansıtır. Pazar sabahları evinin önünde sevdiği arabasını köpükle ve bol suyla yıkayan bir erkek arabasını tıpkı bir kadını sever gibi yıkar. Başka örnek ise gemilerdir. İngilizcede cansız nesneleri işaret etmek için “o” kelimesi anlamına gelen “it” zamiri kullanılır. Ancak söz konusu bir gemi olduğunda “she” olarak tanımlanır. “She” İngilizcede bir kadını tanımlamak için kullanılan bir zamirdir ve geminin cinsiyeti dişidir, gemi aynı zamanda rahimdir, sarmalayandır.
Animus ise kadınların bilinçdışında bulunan eril yönü ifade eder. Kadındaki animus, analitik, mantıklı, kararlı ve hırslı eril unsurları ifade eder. Jung, kadının animusunun, babası, erkek kardeşi veya diğer erkek figürlerle olan ilişkilerine bağlı olduğunu düşünmüştür. Örneğin, kadın çocuklarının babalarıyla ilişkileri, kadınların ilerideki iş hayatlarına yansıyabilir. Ayrıca, kadındaki animus, siyaset, bilim ve diğer analitik faaliyetlerde de kendini gösterebilir.
Her insanın içinde hem anima hem de animus bulunur ve bu iki yönün denge içinde olması çok önemlidir. Eğer bir kişinin anima veya animus yönü diğerinden çok fazla gelişmişse, bu kişi psikolojik olarak dengesiz olabilir.
Anima ve Animus Örnekleri
Örneğin, erkeklerde anima yönünün aşırı gelişmesi, duygusal olarak hassas ve kadınsı bir karaktere sahip olmalarına neden olabilir. Benzer şekilde, kadınlarda animus yönünün aşırı gelişmesi, agresif, baskıcı veya erkeksi bir davranışa yol açabilir.
Diğer örnekler;
- Erkek bir sanatçı, resimlerinde sık sık kadın figürleri kullanıyorsa, bu onun animasının güçlü olduğunu gösterebilir.
- Bir kadın siyasetçi, sert ve kararlı bir tutum sergiliyorsa, bu onun animusunun güçlü olduğunu gösterebilir.
- Bir erkek, annesiyle ilişkisinde güçlü bir bağ kuramamışsa, animası zayıf olabilir ve duygusal olarak dengesizlik yaşayabilir.
- Bir kadın, babasıyla ilişkisinde sorunlar yaşamışsa, animusu zayıf olabilir ve kararlılık eksikliği yaşayabilir.
Bu nedenle, anima ve animus dengesini sağlamak, kişinin içsel dünyasında sağlıklı bir denge ve uyum oluşturmak için önemlidir. Bu dengeyi sağlamak için, kişinin hem eril hem de dişil yönlerini fark etmesi, anlaması ve kabul etmesi gereklidir. Bu sayede, kişi içsel olarak bütünleşir ve psikolojik olarak daha sağlıklı bir kişi olur.
Sonuç olarak, Jung’un anima ve animus kavramları, insan psikolojisindeki cinsiyet ayrımının biyolojik cinsiyet ile tam olarak örtüşmediğini ve her insanın içinde hem eril hem de dişil yönlerin bulunduğunu vurgular. Bu kavramlar, kişinin içsel dünyasındaki dengeyi sağlamak için önemlidir ve kişinin hem eril hem de dişil yönlerini fark etmesi, anlaması ve kabul etmesi gereklidir.
Kaynaklar
Jung, C. G. (1953). Collected Works of C. G. Jung: Two Essays on Analytical Psychology (Vol. 7). Princeton University Press.
Stevens, A. (1993). Jung: A Very Short Introduction. Oxford University Press.
Jung, C.G. (2019). Dışa Bakan Rüya Görür, İçe Bakan Uyanır. İstanbul: Metis Yayınları.