Dergimizin yeni sayısında belirlemiş olduğumuz temamız İKLİM & SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK üzerine ben de bir şeyler yazmak istedim. İklim değişikliğinin temel değerlerimizi nasıl tehdit ettiğine ve bu konuda yapılabilecek eylemlerimizin adalet ve sorumlulukla kavramları üzerindeki ikiliklerine yer verdiğim yazıma hazırsan başlıyorum.
Günümüz ve hatta geleceğimiz sorunlarından bence en önemlisi olan iklim değişikliğinin ahlaki eyleme yönelik bir saldırı sayıldığı aşikâr. Bunun kanıtı içinse en önemli 3 temel unsur mevcut:
İklim değişikliği tam olarak KÜRESEL bir olay.
Sera gazının yayılması, kimden, nereden ve nasıl olduğuna bakılmaksızın, gezegenin herhangi bir yerinde iklim değişikliklerine sebep olabilir. Bu genel bir sonuç olmakla beraber bireysel sera gazı salınımımızın bu genel sonucu etkilediği görülmektedir. Özetle; her ne kadar tüm ülkeler ciddi etkiler yaratabilecek olan sera gazının etkilerinin riskini azaltabilmek için çeşitli kısıtlamalar getirmiş olsalar da bireysel eylemlerimizle şuursuzca sera gazı salınımını yaymaya devam etmekteyiz. Ayrıca ülkeler için ne yazık ki şartlar eşit de değil. Var olan iklim sorunları, geçmişte en çok ya da en az yayılım sağlayan bölgeler…
Sizce de bu durum biraz haksızlık gibi durmuyor mu?
Küresel problemler için iş birliği içerisinde olmak, yaşamımızı ve dünyamızı güvende tutmamız önemli.
Her dünya vatandaşının bu ortak mirastan eşit olarak yararlanma hakkı var.
Sera gazı yayılımı, uzun vadede nesiller arası sorunlar demek.
Ne demek istiyorum?
Şöyle açıklayayım. Atmosferde yüzyıllar -hatta binyıllar- boyunca kalabilen ve bir sera gazı olan karbondioksit, iklimi olumsuz etkileyen en önemli faktörlerden biri. Özellikle günden güne şiddetlenen bu artış gelecek nesillere yapılmış büyük bir haksızlık. Ayrıca, kuşaklararası iş birliğinin sürdürülebilirliği mümkün görülmüyor. Bu da etik bir kolektif eylem sorunuyla karşı karşıya olduğumuzun göstergesi. (Kolektif: özel bir sosyal sorunu çözmek için ortak bir amaç doğrultusunda bir araya gelmek.)
Yıllar içerisinde etik alanında gelinen son nokta itibariyle; uluslararası adalet, nesiller arası etik, bilimsel belirsizlik ve insanlarla doğanın geri kalanı arasındaki uygun ilişki gibi ilgili alanlar ne yazık ki istenilen seviyede değil.
Aklımıza gelen pek çok soru var.
Örneğin; hayvanlar, bitkiler, mikroorganizmalar gibi insan dışındaki diğer canlıların doğanın korunması konusunda belli sorumlulukları var mı?
Eğer varsa, bunu kim ve nasıl belirliyor?
Bunun uygunluğuna kim karar veriyor?
Doğanın ahlaki değerleri var mı?
Varsa, nedir ve bunu kim/nasıl belirledi?
Tüm bu bilimsel belirsizlikleri çözebilmek için çevre hukuku ve/veya çevre politikaları gibi önleyici yaklaşımlar sağlanabilir mi?
Doğru olan veya doğru olmayan eylemlere nasıl ulaşacağız?
İklim değişikliklerine nasıl ve neden müdahale etmemiz gerektiğini objektif bir şekilde ortaya koyacak olan bilimsel çalışmaların arttırılması, halihazırda uygulanan koruma politikalarının etkinliğini tartışabilmemiz açısından önemli. Yukarıda bahsettiğim 3 temel unsura karşı oluşturulabilecek 3 yaklaşımı da sizlere sunmak isterim.
Öncelikle, gelecek nesiller ve zarar görebilecek bazı türler (nesli tükenmekte olan canlılar) açısından, gelecekteki iklim zararlarını en aza indirmek için yayılımların büyük ölçüde ve en kısa sürede azaltılması daha iyi olacaktır. Fakat bu durum mevcut dünya vatandaşları için pahalıya mal olabilirken sadece minimum düzeyde fayda sağlar ki bu da onlar için bir haksızlık sayılabilir.
İkinci nokta, bu zamana kadar fazla salınım yapmayan nispeten daha fakir ülkeler; gelecek nesiller uğruna özelikle gelecekteki vatandaşların muhtemelen daha iyi durumda olması halinde ve mevcut birçok yüksek salınım yapanlar gelecekteki yoksul vatandaşlardan daha çok zenginse yayılımların en aza indirilmesi talebinin haksızlık olduğunu düşünebilir.
Son olarak, iklim değişikliği tüm canlılar ve doğa için potansiyel bir tehdit. Biyoçeşitliliği, hassas ve eşsiz ekosistemleri ve bu alanlarda yaşayan duyarlı canlıları korumaksa bence birincil sorumluluklarımızdan. Kısa ya da uzun vadede dünya üzerindeki ekosistemlerin değişiklik yaşayacağı mutlak bir gerçek. İklim değişiklikleri dünya üzerinde yeni türlerin oluşumunu sağlayacaktır. Tüm bu değişikleri göz önünde bulundurduğumuzda asli sorumluluklarımızı nasıl idrak etmemiz gerektiği konusundaki belirsizlikleri fark etmekteyiz.
Gelecekte sera gazı yayılımının hayatımıza vereceği zararlar hususundaki kaygılar şu anda teorik olarak yeterince açıklanamadı. Tarihsel adalet hesaplarına baktığımızdaysa halihazırdaki iklim değişikliğine neden olan faktörlerin çoğundan gelişmiş ülkelerin sorumlu olduğunu görüyoruz. Ahlaki eşitliği ön plana çıkaran görüşler de bunu destekliyor çünkü gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelere oranla kişi başına çok daha fazla sera gazı salınım yapmaya devam ediyor. Bu konuda sunulan faydacı görüşler, zengin ülkelerin lüks tüketim için yaptıkları yayılım oranlarını korumaktansa fakir insanların hayatta kalabilmek için ihtiyaçlarını karşılamaları ve yoksulluktan kurtulmaları sağlanabilmenin daha iyi sonuçlanacağını düşünmekte. Bu yaklaşım, faydayı artıran ikincil kurallar olarak diğer hakkaniyet yaklaşımlarını desteklemekte daha iyi faydacı nedenler olduğunu da ileri sürülmekte.
Görüldüğü üzere iklim değişikliği; özellikle küresel, nesiller arası ve ekolojik boyutlarda ciddi etik sorunlar içeriyor. Az gelişmiş ya da geliştirilememiş teorilere, bilimsel çalışmalardaki yetersizlik ve belirsizliklere rağmen adalet ve sorumluluk gibi önemli etik meselelerin uygunluğu, ciddi adımların gerekliliği ve genel şekliyle ilgili önemli bir fikir birliği mevcut. İklim etiği, bizlere ve geleceğe yarar sağlayabilecek, ancak üzerinde daha çok çalışılması gereken ve gelişmekte olan değerli bir alan.
Kaynaklar
https://www.nature.com/scitable/knowledge/library/ethics-and-global-climate-change-84226631/ Erişim Tarihi: 10.02.2024